top of page

Zilyetlik Nedir? Sahip Olmak Her Zaman Hak Sahibi Olmak mıdır?

  • gurlekhukuk
  • 3 Ağu
  • 8 dakikada okunur

Zilyetlik kavramı nedir? Mülkiyetten farkı ne?

Zilyetlik, bir eşya üzerinde fiili hakimiyete sahip olma durumudur. Yani bir şeyi fiilen elinde bulunduran veya kontrol eden kişi o şeyin zilyedi sayılır. Bu durum genellikle mülkiyet ile karıştırılsa da aslında farklıdır. Mülkiyet, bir şey üzerindeki hukuki hak sahipliğini ifade ederken zilyetlik sadece o şey üzerindeki fiili egemenliği anlatır. Örneğin, bir araba kiraladığınızda o arabanın zilyedi siz olursunuz, ancak maliki (mülkiyet sahibi) araç sahibi olmaya devam eder. Zilyetlik her zaman hak sahibi olmak anlamına gelmez; fiilen elinde bulundurmak, hukuken hak sahibi olunduğunun karinesi olabilir ancak her durumda değil. Özellikle taşınır mallarda kanun, zilyedi o malın maliki sayan bir karine getirmiştir. Fakat bu karine aksi ispatlanabilir ve zilyet, gerçek hak sahibine malı iade etmek zorunda kalabilir. Kısaca, zilyetlik bir eşyayı elde tutma olgusu, mülkiyet ise hukuki hak sahipliği anlamına gelir.


Hangi tür zilyetlikler vardır?

Hukukumuzda zilyetlik çeşitli açılardan türlere ayrılır. Zilyedin eşyayı elinde bulundurma amacı ve ilişkisine göre asli zilyetlik ve fer’i zilyetlik; zilyetliğin kuruluş şekline göre dolaysız (doğrudan) zilyetlik ve dolaylı (dolayısıyla) zilyetlik; zilyedin eşyaya ilişkin iyi niyet durumuna göre iyi niyetli zilyetlik ve kötü niyetli zilyetlik gibi kategoriler vardır. Ayrıca kişi eşyayı kendi adına mı yoksa başkası adına mı tuttuğuna göre de sınıflandırma yapılır (malik sıfatıyla veya başkası adına zilyetlik). Bu türler, zilyedin eşya üzerindeki durumunu ve haklarını daha iyi anlamamızı sağlar. Aşağıda bu türlerin ayrıntılarına değinelim.


Asli – fer’i zilyetlik

Asli zilyet, bir eşyayı kendi malıymış gibi, malik sıfatıyla elinde bulunduran kişidir. Fer’i zilyet ise o eşyayı geçici bir hakka dayanarak elinde tutan, başka bir deyimle başkası adına zilyetlik yapan kişidir. Örneğin ev sahibi, ev eşyalarının asli zilyedi iken kiracı, o eşyaların fer’i zilyedidir. Türk Medeni Kanunu’na göre bir kişi eşyasını belli bir hukuki ilişki kapsamında başkasına teslim ederse, teslim alan da zilyet olur; bu durumda eşya üzerinde malik sıfatıyla zilyet olan kişi asli zilyet, diğer kişi ise fer’i zilyet sayılır. Asli zilyet, eşyayı kendi adına hakimiyeti altında tutar; fer’i zilyet ise kira, ödünç, rehin gibi bir hukuki ilişki nedeniyle o eşyayı elinde tutan kimsedir. Fer’i zilyet, eşyayı elinde bulundururken üzerinde bir hak iddia etmez ya da mülkiyetini talep etmez; belirli bir amacı yerine getirmek üzere, malik veya hak sahibi adına eşyayı kullanır veya saklar. Bu ayrım, zilyetliğin hak karineleri ve korunma yolları açısından önem taşır: Asli zilyet kendi adına hareket ettiğinden malikin sağladığı hak karinelerine doğrudan sahipken, fer’i zilyet sınırlı bir hakka dayanarak zilyet olduğundan, onun iddia ettiği hakkın varlığı lehine bir karine söz konusu olur.


İyi niyetli – kötü niyetli zilyetlik

Zilyedin iyi niyetli olması, hukuken korunmasında büyük fark yaratır. İyi niyetli zilyet, zilyetliği elde ederken ve sürdürürken başkasının hakkını ihlal ettiğini bilmiyor ve objektif olarak bilmesi de gerekmiyorsa, iyiniyetlidir. Örneğin sahte belgelerle bir evi satın aldığından habersiz olarak evi teslim alan kişi, gerçek maliki olmadığını bilmediği sürece iyi niyetli zilyet sayılır. Kötü niyetli zilyet ise başkasının hakkını bildiği veya bilmesi gerektiği halde eşyayı elinde tutan kişidir. İyi niyetli zilyet hukuken bazı ayrıcalıklara sahiptir: Eşyadan elde ettiği yararlardan dolayı hak sahibine tazminat ödemek zorunda değildir ve eşya telef olsa bile ondan sorumlu olmaz. Ayrıca iyiniyetli zilyet, eşyaya yaptığı zorunlu ve faydalı masrafları hak sahibinden talep edebilir ve bu masraflar ödenene dek eşyayı geri vermekten kaçınabilir. Buna karşılık kötü niyetli zilyet, eşyayı haksız tuttuğu süre boyunca elde ettiği veya ihmal ettiği ürünlerin bedelini tazmin etmekle yükümlüdür ve sadece hak sahibinin de yapması zorunlu giderleri isteyebilir. Kötü niyetli zilyet, eşya zayi olursa sorumlu tutulur ve hak sahibine verdiği her türlü zararı ödemek zorundadır. Bu nedenle zilyetliğin iyi niyetli olup olmadığı, iade ve tazminat yükümlülükleri açısından kritik önemdedir.


Malik sıfatıyla – başkası adına zilyetlik

Bu ayrım aslında asli ve fer’i zilyetlik kavramına paraleldir. Malik sıfatıyla zilyetlik, kişinin bir şey üzerinde sanki malikiymiş gibi hakimiyet kurmasıdır. Yani eşyayı kendi adına ve kendisi için bulundurmaktadır. Örneğin kendi arabasını kullanan kişi, malik sıfatıyla o arabanın zilyedidir. Başkası adına zilyetlik ise bir kişinin eşyayı başkasının hak sahipliği için elinde tutmasıdır. Buna vekalet, vasi, emanet alan veya kiracı gibi örnekler verilebilir. Bu kişi eşyayı fiilen kontrol eder ancak bunu bir başka kişi adına yapar. Medeni Kanun, bir eşyayı geçici bir hukuki ilişkiye dayanarak teslim alan kişinin de zilyet olduğunu kabul ettiğine göre, malik sıfatıyla zilyet olan (asli zilyet) yanında başkası adına zilyetlik yapan fer’i zilyet de bulunmaktadır. Malik sıfatıyla zilyet, eşyayı kendi malvarlığının parçası olarak görür ve tasarrufta bulunma yetkisine sahipmiş gibi hareket eder. Başkası adına zilyet ise eşyayı belli sınırlar içinde kullanabilir veya koruyabilir; örneğin bir depo görevlisi, depodaki malların başkası adına zilyedidir ve o malları satamaz ya da şahsi ihtiyacı için kullanamaz. Sonuç olarak malik sıfatıyla zilyetlik, tam bir sahiplik iddiasını ima ederken, başkası adına zilyetlik bir emanet veya kullanım ilişkisini ifade eder.


Zilyetlik nasıl kazanılır, nasıl kaybedilir?

Zilyetliğin kazanılması, bir eşya üzerinde fiili hakimiyetin kurulması ile gerçekleşir. Bunun en yaygın yolu teslim almaktır: Bir malı satın alan kişi, mal kendisine teslim edildiğinde onun zilyedi olur. Teslim farklı şekillerde olabilir: Doğrudan teslim ile mal bizzat yeni zilyede verilir, temsilen teslim ile mal, temsilci aracılığıyla devredilir, veya teslimsiz zilyetlik devri söz konusu olabilir. Teslimsiz devre örnek olarak, bir mal halihazırda üçüncü bir kişinin elindeyken mülkiyeti devrediliyorsa, eski zilyet ile yeni zilyet arasındaki anlaşmayla mal üçüncü kişinin elinde kalmaya devam eder ama zilyetliği yeni malike geçmiş sayılır. Örneğin kiracının elindeki bir evi, ev sahibi başka birine sattığında ev fiilen yerinde kalır; kiracı aynı evi tutmaya devam eder ancak artık evi yeni ev sahibi adına bulundurmaktadır. Bu da teslimsiz zilyetlik devridir. Zilyetlik, aslen kazanma yoluyla da elde edilebilir: Sahipsiz bir malı (örneğin doğada bulunan kıymetli bir taşı) ilk defa ele geçiren kişi, onun zilyedi olur.


Zilyetliğin kaybedilmesi ise fiili hakimiyetin sona ermesiyle olur. Bir malı başkasına teslim ederseniz, zilyetliğiniz sona erer ve teslim alan kişi yeni zilyet olur. Benzer şekilde mal üzerindeki fiili hakimiyetinizi kaybederseniz (çalınması, kaybolması gibi durumlarda) zilyetliğiniz de sona erer. İradi terk de zilyetliği sona erdirir: Eğer bir eşyayı artık elinde tutmak istemeyip bırakır veya vazgeçerseniz, o eşya üzerindeki zilyetlik hakkınızı terk etmiş olursunuz. Bunun dışında, zilyet ölen bir kişinin zilyetliği mirasçılarına geçebilir; mirasçılar eşyalar üzerinde doğrudan fiili hakimiyete sahip olmasalar da, hukuken zilyetlik geçişi gerçekleşir ve eşyaya fiilen ulaşınca zilyetliği devam ettirirler. Zilyetliğin geçici sebeplerle kesilmesi de mümkündür: Medeni Kanun, geçici bir süre fiili hakimiyet kullanılamasa bile (örneğin bir eşya kısa süreliğine kaybolsa veya başka bir yerde muhafaza edilse) zilyetliğin hemen sona ermeyeceğini belirtir. Özetle, zilyetlik almak için eşyayı teslim almak veya fiilen hakimiyet kurmak gerekir; kaybetmek için ise eşyayı bırakmak, devretmek veya fiili hakimiyetin yitirilmesi söz konusudur.


Zilyetliğe dayalı dava hakları: Müdahalenin men’i, istihkak, tazminat

Hukukumuz zilyetliği, haklı olsun olmasın, sırf barış ve düzeni korumak adına belli ölçüde korur. Zilyet, malı üzerinde fiili hakimiyetini korumak için hem meşru müdafaa gibi savunma hakkını kullanabilir hem de saldırı ve gaspa karşı dava açabilir.

  • Müdahalenin men’i davası (saldırıya karşı dava): Eğer zilyedin eşyası üzerindeki zilyetliğine yönelik bir saldırı veya tecavüz varsa (örneğin bir kimse gelip eşyayı rahatsız ediyor, kullanımını engelliyor ama tamamen elinden almıyorsa), zilyet bu kişiye karşı müdahalenin men’i davası açabilir. Medeni Kanun m.983’e göre zilyetliğe yapılan saldırılarda saldırgan “bir hak iddia etse bile” zilyet, saldırının durdurulması, tekrarlanmaması ve uğranılan zararın giderilmesi için dava hakkına sahiptir. Bu davada amaç, haksız müdahalenin sona erdirilmesi ve benzer müdahalelerin önlenmesidir. Örneğin komşu parseldeki kişi sizin arazinize çöp döküyorsa veya geçiş hakkı olmadı halde girip çıkıyorsa, fiili durumunuza bir saldırı söz konusudur ve müdahalenin önlenmesini talep edebilirsiniz.

  • İstihkak davası (zilyetliğin gasbına karşı dava): Zilyetliğinizdeki mal tamamen elinizden alınmışsa, yani bir kimse o malı sizden zorla veya hileyle aldıysa, buna gasp denir. Bu durumda Medeni Kanun m.982 uyarınca zilyet, malı alan kişiye karşı istihkak (geri alma) davası açabilir. Bu davada davalı, malı zilyede geri vermekle yükümlüdür; eğer malı elinde tutmak için üstün bir hakkı olduğunu iddia ediyorsa, bunu derhal ispat etmesi gerekir. Aksi takdirde malın iadesine ve bu süreçte zilyede verilen zararların tazminine hükmedilir. İstihkak davası, aslında mülkiyet hakkına dayanılarak da açılabilen bir dava türüdür; ancak zilyet, malın maliki olmasa bile sadece zilyetliği gasbedildi diye bu davayı belli süreler içinde açabilir. Bu zilyetlik davası niteliğiyle mülkiyet davasından ayrılır.

  • Tazminat istemi: Hem gasba hem saldırıya karşı açılan davalarda zilyede verilen zararların tazmini talep edilebilir. Örneğin, malı çalınan kişi malını geri almanın yanında, mal elinde olmadığı süre boyunca uğradığı zararları veya malın hasar görmesi nedeniyle oluşan kayıpları da isteyebilir. Ayrıca kötü niyetli kişiler zilyede ürün ve gelir kaybı yaşatmışsa, bunların karşılığı da tazminat kalemi olarak istenebilir. Tazminat, maddi zararları kapsadığı gibi uygun durumlarda manevi zararları da içerebilir (özellikle mülkiyet hakkının ağır ihlali, kişinin özel eşyalarının zorla alınması gibi hallerde duyulan elem ve üzüntü için manevi tazminat talep etmek mümkündür).


Zilyetliğin korunmasına ilişkin bu davaların hızlı bir şekilde kullanılması gerekir. Kanun, gaspa ve saldırıya karşı dava hakkını kısa bir zamanaşımı süresine tabi kılmıştır: Zilyet, fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 2 ay içinde ve her hâlde fiilin gerçekleşmesinden itibaren 1 yıl içinde bu davaları açmazsa dava hakkı düşer. Dolayısıyla zilyetliğiniz ihlal edildiğinde vakit kaybetmeden hukuki yollara başvurmak önemlidir.


Taşınmazlarda zilyetlik – tapu sicili ile ilişkisi

Taşınmaz mallarda (arsalar, evler gibi) zilyetlik kavramı biraz daha farklı bir boyut kazanır. Çünkü taşınmazlarda hak sahipliğinin esası tapu sicili kayıtlarına dayanmaktadır. Tapu kütüğünde kimin adına kayıt varsa, hukuken malik odur ve güçlü bir hak karinesine sahiptir. Medeni Kanun m.992 uyarınca tapuya kayıtlı taşınmazlarda zilyetlikten doğan hak karinesi ve zilyetlik davaları sadece tapuda adına tescil olan kişi tarafından kullanılabilir. Yani bir araziye fiilen hakim olsanız bile, eğer tapuda adınıza kayıtlı değilse o taşınmazla ilgili zilyetlikten kaynaklanan mülkiyet karinesinden yararlanamazsınız. Bu kural, taşınmazlarda tapu güvenliğini sağlamak içindir.


Bununla birlikte, taşınmazın tapuda kime ait olduğu bir yana, fiilen üzerinde bulunan kişinin de tamamen korumasız olduğu anlamına gelmez. Kanun aynı maddede, taşınmaz üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kişinin zilyetliğine karşı yapılan gasp veya saldırılara karşı dava açabileceğini belirtmektedir. Örneğin, tapuda başkasının adına kayıtlı bir araziyi uzun zamandır ekip biçen kişi, üçüncü bir şahıs tarafından zorla çıkarılmaya kalkışılırsa, “müdahalenin meni” davası açarak fiili durumunu korumaya çalışabilir. Ancak bu tür davalar, gerçek malike (tapu sahibine) karşı değil, haksız fiil teşkil eden üçüncü kişilere karşı kullanılabilir. Gerçek malik ise dilerse kendi mülkiyet hakkına dayanarak o kişiye karşı istihkak davası açabilir.


Taşınmazlarda zilyetlik uzun süre devam ederse ve tapu kaydında malik gözükmeyen (sahipsiz veya kadastro görmemiş) yerler söz konusuysa, belli koşullarla zilyet lehine kazandırıcı zamanaşımı hükümleri de uygulanabilir. Örneğin, tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmaza iyi niyetle ve aralıksız 20 yıl boyunca zilyet olan kişi, mahkeme kararıyla kendisi adına tescilini sağlayabilir (TMK m.713). Tapu sicilinde malik görülse bile, eğer malik uzun süre yoksa ve zilyet iyi niyetle 10 yıl boyunca o yeri kullanmışsa, yine tescil davası açma imkanı doğabilir. Bu gibi istisnai durumlar dışında, taşınmazlarda zilyetlik tek başına hak sahibi yapmak için yeterli değildir; mutlaka tapu kaydına da dayanmak gerekir.


Özetle, zilyetlik bir mal üzerindeki fiili hakimiyet durumudur ve her zaman hukuki hakka eşit değildir. Ancak hukuk düzeni, barışı korumak için zilyetliği önemli ölçüde korur ve hatta bazı durumlarda zilyetliği hakka yakın bir konuma getirir. Yine de “sahip olmak her zaman hak sahibi olmak mıdır?” sorusunun cevabı: Her zaman değil. Zilyetlik çoğu zaman hak karinesi sağlar, özellikle taşınır mallarda zilyet malik sayılır; fakat gerçek hak sahibi başka biri olabilir ve zilyet bu hakka dayanarak malı geri vermek zorunda kalabilir. Bu nedenle, bir şeye sahip olmanın ötesinde, hukuken de ona ait olup olmadığınızı (örn. tapu, fatura, sözleşme gibi belgelere dayanarak) değerlendirmek gerekir.


Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.

 

Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.

 

Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.

 

Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.

 

Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.

 

Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…

 

Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page