top of page

Tutuklama Kararına Nasıl İtiraz Edilir?

  • gurlekhukuk
  • 27 Tem
  • 9 dakikada okunur

Tutuklama şartları: Kuvvetli şüphe ve katalog suçlar

Tutuklama, soruşturma veya kovuşturma sırasında, henüz mahkumiyet hükmü verilmeden kişinin geçici olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması tedbiridir. Kanunen çok sıkı şartlara bağlıdır: 1) Kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller olmalı, 2) Bir tutuklama nedeni bulunmalı.


  • Kuvvetli suç şüphesi, kişinin suçu işlediğine dair ciddi kanıtların varlığıdır. Örneğin tanık beyanları, kamera kayıtları, parmak izi gibi deliller bu şüpheyi doğurur. Soyut ihbarlar, dedikodular kuvvetli şüphe sayılmaz. 2014’te kanun diline “somut deliller” ibaresi eklenerek hakimlerin tutuklama için yeterli delil standardını yükseltmesi amaçlanmıştır.

  • Tutuklama nedenleri ise CMK 100/2’de sayılır: Kaçma şüphesi veya delilleri karartma/etkileme şüphesi. Yani kişi ya kaçıp adaletten saklanabilir ya da serbest kalırsa tanık, mağdur üzerinde baskı kurabilir, delilleri yok edebilir gibi riskler olmalıdır. Bu riskler de somut olgulara dayanmalıdır (örneğin kişinin yabancı ülkeye kaçma hazırlığı içinde olması, evinde aramada önemli deliller ele geçirilmiş olması gibi). Tutuklama bir önleme tedbiri olduğundan, bu riskler yoksa tutuklama da olmamalıdır.


Bunların yanı sıra, kanun ölçülülük şartını da vurgular: Suçun önemi ve beklenen ceza tutuklamayı gerektirmeyecek kadar düşükse, tutuklama kararı verilmemelidir. Örneğin 6 ay kadar hapis alabileceği bir suçtan dolayı yıllarca tutuklu kalması ölçüsüz olur.

Katalog suçlar meselesine gelirsek: Kanun, CMK 100/3’de bazı ağır suçları listelemiştir (kamuoyunda “katalog suç” denir). Bu suçlar için, kuvvetli şüphe mevcutsa tutuklama nedeni varsayılabilir. Listede; kasten öldürme, işkence, ağır yaralama, cinsel saldırı, çocuk istismarı, hırsızlık, yağma (gasp), uyuşturucu ticareti, silahlı örgüt, devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene karşı suçlar, terör suçları gibi oldukça ciddi suçlar vardır. Örneğin hakkında somut delilli kasten adam öldürme şüphesi olan birinin kaçma/karartma riski varsayılabilir. Bu “varsayılabilir” ibaresi, 2021’de yapılan değişiklikle “somut delillere dayanan kuvvetli şüphe” şartına bağlanmıştır. Yani yine de otomatik tutuklama değil, delil varsa ve suç katalogdaysa tutuklama nedeni kabul etmek daha kolaydır.


Katalog suçlar, uygulamada tutuklama açısından bir tür kırmızı bayrak işlevi görür. Hakimler, listede sayılı suçlardan biriyse ve delil durumu ciddiyse genellikle tutuklama yoluna giderler. Örneğin basit yaralamada adli kontrol düşünülürken, katalogda olan nitelikli yaralama (silahla ağır yaralama gibi) varsa tutuklama daha olasıdır. Yine terör suçlarında yasada adli kontrol uygulanamayacak hükümler de var; bunlar katalogla bağlantılı.


Fakat unutulmamalıdır ki katalog suçta bile tutuklama mecburi değil, sadece varsayılabilir tutuklama nedeni diyor. Yani hakim yine olgulara bakmalı. Diyelim ki hırsızlık suçlaması var (katalogda), ama şüpheli yaşlı ve hasta, kaçma hali yok, deliller de toplanmış; hakim tutuklamayabilir.


Özetle, tutuklama şartları iki bacaklıdır: kuvvetli şüphe + tutuklama nedeni. Katalog suçlar, ikinci bacağı biraz kolaylaştıran bir listedir. Bunlar yoksa tutuklama verilmemelidir. Nitekim kanun “iki yıldan fazla hapis gerektirmeyen suçlarda tutuklama yasağı” da getirmiştir; katalog da olsa cezası düşük suçlarda tutuklama olamaz (istisna: kasten yaralama gibi bazı suçlar hariç). Tutuklama istisnai bir tedbirdir ve özgürlük asıldır prensibi unutulmamalıdır.


CMK m.100 ve m.101: Hangi gerekçeler yeterli sayılır?

CMK 100 tutuklama şartlarını tanımlarken, CMK 101 tutuklama kararının usul ve gerekçesini düzenler. 2012 ve 2021 reformlarıyla CMK 101’e, hakimlerin kararlarında neyi gerekçelendirecekleri açıkça yazıldı: Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama nedeni, tedbirin ölçülülüğü ve adli kontrolün yetersiz kalacağı hususları, somut olgularla kararda gösterilmelidir. Yani hakim, tutuklama kararı verirken dört soruya net cevap vermeli:


  • Somut hangi deliller kuvvetli şüphe oluşturuyor? (Örneğin “tanık X’in beyanı ve kamera kaydı, şüphelinin suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe oluşturur” gibi).

  • Hangi somut olgular tutuklama nedenini gösteriyor? Kaçma şüphesi mi var, delil karartma ihtimali mi var – ve bu neye dayanıyor? (Mesela “şüphelinin yurt dışında bağlantıları bulunması ve yakalandığında sahte pasaportla hareket etmesi, kaçma teşebbüsü göstergesidir” veya “mağdura baskı girişiminde bulunduğuna dair tanık anlatımı vardır” gibi).

  • Tutuklama tedbiri neden ölçülü? (Yani suç çok ağır, beklenen ceza yüksek ve tutuklama bu açıdan orantılı mı? “Suçun katalog listede yer alması ve öngörülen cezanın üst sınırının 10 yıl olması karşısında tutuklama ölçülüdür” gibi bir ifade kullanılabilir).

  • Neden adli kontrol yetersiz kalır? Hakim, neden ev hapsi, imza verme, pasaport teslimi gibi alternatiflerin bu durumda işe yaramayacağını açıklamalı. Örneğin “şüpheli zaten kaçma hazırlığındayken adli kontrol onu durdurmaya yetmez” veya “örgüt lideri konumunda olup dışarıda kalırsa yine suç işlemeye devam edebilir, bu nedenle adli kontrol yetersiz” gibi.


Bu dört unsur somut gerekçelerle yazılmazsa, karar eksik gerekçeli sayılır. Uygulamada geçmişte ne yazık ki kalıplaşmış ifadeler kullanılıyordu: “Delil durumu, suçun katalogda yer alması, ceza miktarı göz önüne alınarak tutuklama…” gibi cümleler eleştiriliyordu. Reformlarla bu alışkanlığın önüne geçilmeye çalışıldı. Artık mahkemelerin uzun uzun, dosyaya özgü gerekçe yazması bekleniyor.


Yine CMK 101’e göre, tutuklama talep eden savcı da gerekçe sunmalı ve adli kontrolün neden yetmeyeceğini belirtmelidir. Bu, tutuklamayı daha istisnai hale getirme hedefiyle yapılmıştır.


Hangi gerekçeler yeterli sayılır sorusuna somut örnekler vermek faydalı:


  • Yeterli gerekçe örneği: “Sanığın, hakkında yakalama kararı verildikten sonra 3 ay kaçak yaşadığı ve sahte kimlikle yakalandığı anlaşılmıştır (somut olgu). Bu durum, kaçma eğilimini açıkça göstermektedir. Ayrıca müştekiye yönelik tehdit mesajları gönderdiği tespit edilmiştir (somut olgu). Delillerin tam toplanmadığı bu aşamada, sanığın tanıkları baskı altına alabileceği yönünde güçlü şüphe vardır. Suç, katalog suçlardan olup 15 yıla kadar hapis öngörmektedir; tutuklama ölçülüdür. Adli kontrol hükümleri, özellikle sanığın kaçma girişimini engellemede yetersiz kalacaktır (özellikle sahte kimlik temin edebilmesi bunu göstermektedir). Bu nedenlerle tutuklama kararı verilmiştir.” Bu tarz bir gerekçe 101. maddeye uygun ve yeterlidir.

  • Yetersiz gerekçe örneği: “Mevcut delil durumu, suçun vasfı ve katalog kapsamı dikkate alınarak şüphelinin tutuklanmasına karar verilmiştir.” Bu ifade sadece genel ibareler içerir, somut neden belirtmez. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi, böyle gerekçeleri sürekli eleştiriyor. Artık böyle kararlar veren hakimler disiplin soruşturması bile geçirebiliyor; çünkü AYM bireysel başvurularda bunu hak ihlali sayıyor.


Yeterli gerekçe, kararın muhatabını ve üst mahkemeyi tatmin edecek açıklıkta olmalıdır. Somut olgu gösterilmeyen hiçbir gerekçe yeterli değildir. Örneğin “kaçma şüphesi vardır” demek yetmez, neden vardır demeli.


Belirtelim ki, katalog suç tek başına gerekçe yapılamaz. Yargıtay, “sadece katalog suç diye tutuklama nedeni varsayıldı” şeklindeki kararları bozuyor. Hakim, katalogdan olsa bile yine somut duruma dair bir şey söylemeli.


Sonuçta, CMK 100 ve 101, tutuklama konusuna hem maddi şart hem usuli gerekçe yönünden çerçeve çizer. Uygulamada her iki maddeye de tam uyulması, haksız tutuklamaların önüne geçmek için şarttır.


İtiraz dilekçesi ne zaman, nereye verilir?

Tutuklama kararına itiraz, tutuklanan kişinin veya avukatının en önemli hak yoludur. CMK 101/5, tutuklama ve bu husustaki diğer kararlara itiraz edilebileceğini belirtir. İtiraz süresi ve mercii, kararla birlikte kişiye bildirilir.


Bu süre, kararın yüzüne karşı verilmesi halinde o günden, gıyapta verilmişse tebliğden başlar. Ancak pratiğe bakarsak, tutuklanan kişi zaten mahkeme huzurunda olduğu için yüzüne karşı söylenir ve süre o an işlemeye başlar.


İtiraz nereye yapılır? Tutuklama kararını soruşturma evresinde sulh ceza hakimi vermiştir. Bu karara karşı, o yargı çevresinde bir üst merci yok; o yüzden itirazı değerlendirecek merci, asliye ceza veya ağır ceza mahkemesinin hakimleridir. Yani kural, bir üst derecenin incelemesidir. CMK 268. madde uyarınca da itiraz usulleri düzenlenmiştir; genelde itiraz mercii kararını dosya üzerinden, en geç birkaç gün içinde verir.


İtiraz dilekçesi, kararı veren mahkeme/hakim aracılığıyla gönderilir. Örneğin kişi X ili Sulh Ceza Hakimliği’nin kararına itiraz ediyorsa dilekçeyi yine X ili Sulh Ceza’ya verir, o da itirazı incelemeye yetkili mercie yollar. Dilekçede, tutuklama şartlarının oluşmadığı, adli kontrolün yeterli olacağı, delil durumunun zayıf olduğu gibi gerekçeler detaylı belirtilmelidir. Mümkünse yeni bir delil veya değişiklik sunulabilirse (mesela suçlamayı çürüten bir kanıt bulundu) hemen eklenmelidir.


İtiraz mercisi, dosyayı ve dilekçeyi incelerken genelde duruşma yapmaz, evrak üzerinden karar verir. Ancak önemli gördüğü hallerde savcıyı ve belki itiraz edeni dinleyebilir; bu nadirdir.


Ne zaman sonuçlanır? Kanun net bir süre koymasa da uygulamada maksimum 1-2 hafta içinde itiraz kararı çıkar. Hatta bazı yerlerde birkaç gün içinde bile çıkabilir, zira tutukluluk hali acil görülen bir konudur.


İtiraz kabul edilirse, tutuklama kararı kaldırılır ve kişi derhal tahliye edilir. Reddolunursa, tutukluluk devam eder. İtiraz mercii reddetti diye tamamen ümit bitmez; daha sonra tutukluluk incelemelerinde veya değişen durumlarda yeniden tahliye talep edilebilir.


Yargıtay kararlarında tutukluluk eleştirileri

Gerek Yargıtay, gerekse Anayasa Mahkemesi, son yıllarda tutukluluk uygulamasını yakından denetlemekte ve yetersiz gerekçeli veya ölçüsüz tutuklama kararlarını yoğun biçimde eleştirmektedir.

Yargıtay, yaptığı temyiz incelemelerinde bazen doğrudan tutukluluk yönünden de değerlendirme yapıyor. Normalde tutuklama kararı temyize tabi değil ama dosya Yargıtay’a geldiğinde, sanık uzun süre tutuklu kalmışsa Yargıtay kararlarında bu duruma değinip ilk dereceyi uyarabiliyor. Örneğin bazı kararlarında “sanığın tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alındığında makul süre aşılmış olup, bu husus gözetilmeksizin tutukluluğun devamına karar verilmesi isabetsizdir” gibi eleştiriler görülüyor. Özellikle basit suçlarda yıllarca tutuklu kalınması Yargıtay’ın bozma nedeni olmasa bile uyarı konusu oluyor.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da gerekçeli karar hakkı üzerinde durarak, tutuklama kararlarında klişe ifadelerin yetmeyeceğini belirtti. Bir CGK kararında, sadece katalog suç atfıyla tutuklama gerekçesi oluşturulmasını hukuka aykırı buldu ve sanığın tahliye edilmemesini eleştirdi. Bu tür içtihatlar, alt mahkemelere yol gösteriyor: “Tutukluyken geçirdiği süre 5 yılı aşmış, dosyada hala makul ilerleme olmamış, bu durum Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır” gibi tespitler Yargıtay’dan gelmiştir.


Anayasa Mahkemesi ise bireysel başvuru yoluyla birçok ihlal kararı verdi. Özellikle uzun tutukluluk ve yetersiz gerekçe konularında AYM, adeta standartlar belirledi. Örneğin AYM, 1-2 cümlelik tutuklama gerekçelerini “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali” sayıyor ve başvurucuya tazminat ödenmesine hükmediyor. Yine makul süreden fazla tutukluluğu (somut olaya göre değişir ama genelde birkaç yılı aşan ve ilerleme olmayan tutukluluklar) ihlal buluyor. Bu AYM kararları da dolaylı olarak Yargıtay’ı ve ilk derece mahkemelerini etkiliyor.


Ayrıca Yargıtay, tutukluluğun periyodik incelenmesi konusunda da titizlik istiyor. Kanuna göre tutukluluk en geç 30’ar günlük aralıklarla incelenmeli ve her defasında gerekçeli karar verilmeli.


Özetle, yüksek yargı organlarının kararlarında tutuklama konusunda üç temel eleştiri çıkıyor:

  • Gerekçesizlik – klişe ve kopyala yapıştır ifadeler kullanılması.

  • Uzunluk – yargılamanın makul sürede bitmemesi ve tutukluluğun cezaya dönüşmesi.

  • Ölçüsüzlük – adli kontrol varken veya suçun niteliği hafifken tutuklama uygulanması.

Bu eleştiriler sonucunda mevzuatta iyileştirmeler yapıldı.


Tutukluluğa alternatif tedbirler: Adli kontrol ve ev hapsi

Tutuklamanın daha az ağır bir alternatifi olarak ceza mevzuatımıza adli kontrol kurumu sokulmuştur (2005’te yürürlüğe girdi, 2014 ve 2020’de kapsamı genişletildi). Adli kontrol, kısaca kişinin tutuklanmaksızın bazı yükümlülüklere tabi tutulmasıdır. Mahkeme veya hakim, tutuklama şartları var ama tutuklama yerine kontrol yeterli diyerek bu kararı verebilir. Adli kontrolün pek çok çeşidi vardır:


  • Yurtdışına çıkış yasağı: En yaygın adli kontrol budur. Şüphelinin pasaportuna el konulur, hiçbir şekilde ülke dışına çıkamaz. Kaçma şüphesi olan durumlarda ilk tedbirdir.

  • Belirli yerlere düzenli başvurma: Örneğin haftada 2 kez polis merkezine imza atma yükümlülüğü. Bu, hem denetler hem de kaçma niyetini caydırır.

  • Bazı yer ve kişilerle görüşmeme: Hakim, şüpheliye “şu semtlere gitmeyeceksin, şu kişiye yaklaşmayacaksın” diyebilir. Özellikle mağdura yaklaşmama (bir çeşit uzaklaştırma) veya suç ortağıyla temas etmeme gibi kurallar konabilir.

  • Sürücü belgesine el koyma: Trafikle ilgili suçlarda, ehliyetini teslim edip araç kullanmaması sağlanabilir.

  • Tedavi ve rehabilitasyon: Özellikle uyuşturucu bağımlısı veya akıl sağlığı tedavisi gereken şüphelilerde, bir sağlık kuruluşunda tedavi görmeyi adli kontrol olarak uygulayabilir.

  • Güvence yatırma: Maddi durumu uygunsa, mahkeme bir miktar teminat yatırmasını şart koşar (bildiğimiz tutuksuz yargılamada kefalet gibi). Bu, kişinin yargılamadan kaçmaması için bir bağdır; kaçarsa yanar.

  • Silah bulunduramama: Silahlı suçlarda, kişinin tüm silahlarına el konulup yenisini edinmesi yasaklanır.

  • Belirli bir meslek veya faaliyet yapamama: Örneğin hekim hatasından yargılanan bir doktora, yargılama süresince meslekten geçici uzaklaştırma konabilir (adli kontrol kapsamında).

  • Aile nafaka güvencesi verme: Bu nadirdir ama kişinin aile yükümlülüklerini yerine getirme sözü de kontrollere eklenebilir.


Ve tabii en önemlisi, konutu terk etmeme (ev hapsi) yükümlülüğüdür. Ev hapsi, adli kontrolün en sıkı şeklidir diyebiliriz. Kişi evinde adeta hapis yatar, sadece hakim izin verirse dışarı çıkabilir (mesela hastaneye gitmek için). Bileğine elektronik kelepçe takılması da pratikte yaygındır, böylece evi terk ederse sinyal verilir. Kanun, ev hapsinde geçen her 2 günü, ileride ceza alırsa 1 gün hapis yerine sayılacağını düzenlemiştir. Bu, ev hapsinin de özgürlüğü ciddi sınırladığı, kısmen tutuklu sayıldığı anlamına gelir.


Adli kontrol, tutuklama yasağı olan suçlarda (örneğin 2 yıl altı ceza öngören suçlarda) da uygulanabilir. Böylece, normalde tutuklayamayacağınız hafif suçlarda bile gerekirse şahsı kontrol edebilirsiniz.


Adli kontrol ne kadar etkili? Örneğin birçok kişi için yurtdışı yasağı ve imza vermek bile yeterli bir denetim sağlıyor. Elektronik kelepçe sistemi de (özellikle ev hapsinde) ihlalleri hemen bildiriyor. Elbette suistimaller olabilir; ancak bu durumda tutuklama seçeneği her zaman masada.


Sonuç olarak, tutuklamaya alternatif tedbirler, hem şüphelinin özgürlüğünü tamamen elinden almadan davayı güvenceye almaya yarıyor, hem de devletin cezaevi kaynaklarını daha gerekli durumlara saklıyor. Özgürlük asıl, tutuklama istisna prensibinin hayata geçmesinde adli kontrol çok önemli bir araçtır. Özellikle ev hapsi, ağır bir kısıtlama olmakla birlikte tutuklamadan hafif bir çare olarak birçok durumda adil dengeyi sağlamaktadır.


Unutmamalı ki, adli kontrol altında geçirilen süreler (ev hapsi hariç) ceza mahsup edilmiyor; bu da aslında mahkemeyi uyarıyor: “Bu adam belki beraat edecek, boşuna içeride tutma, gerekirse adli kontrol uygula ki haksız yere hapis yatmamış olsun.” Bu anlayış, ceza hukukunda modern bir yaklaşımdır.


İtirazların Etkililiği Üzerine Kısa Değerlendirme: Uygulamada yapılan itirazların başarılı olma oranı maalesef düşüktür. Genelde tutuklama kararı veren hakim, dosyaya da hakim olduğundan, itiraz mercii onun takdirine çok müdahale etmeyebilir. İstatistiksel olarak tutuklama itirazlarının belki %10-15'i kabul ediliyor diyebiliriz (duruma göre değişir). Ancak yine de her somut olayda şans vardır ve hukuki gerekçeleri iyi sunulmuş itirazlar bazen sonuç verir. Özellikle ilk tutuklama anında değil de, ilerleyen aylarda yapılan itirazlar (delil durumu değiştiğinde vs.) daha etkili olabiliyor.


Sonuç: Tutuklama kararına itiraz, hukukun sanığa tanıdığı önemli bir güvencedir ama ne yazık ki hemen her zaman tutukluluğu kaldırtan bir sihirli değnek değildir. Yine de, itiraz hakkını kullanmak, üst merciin dosyaya bakmasını sağlamak ve belki gerekçeleri gözden kaçan hususları gündeme taşımak açısından vazgeçilmezdir. Tutuklamanın alternatifi olan adli kontrol ise, doğru kullanıldığında hem yargılama hem özgürlük dengesini koruyan çok önemli bir mekanizmadır.


Her somut olayda, “tutuklama gerçekten gerekli mi, yoksa daha hafif bir tedbir yeter mi?” sorusunu sormak; hem hakimlerin hem savunmanın hem de toplum vicdanının görevidir. Böylece tutuklama, bir ceza peşin infazı olmaktan çıkar, gerçekten zorunlu hallerin istisnai aracı olarak kalır.


Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.

 

Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.

 

Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.

 

Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.

 

Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.

 

Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…

 

Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page