Tanık Koruma Hakkı: Tehlike Altında Olan Tanıklar İçin Nasıl Önlem Alınır?
- gurlekhukuk
- 27 Tem
- 8 dakikada okunur
(Bu makalede 6284 Sayılı Kanun Kapsamındaki koruma tedbirlerinden bahsedilmeyecektir. O konu ile ilgili makaleyi web sitemizin makaleler kısmından bulabilirsiniz.)
Hangi tanıklar korunur?
Ceza yargılamasında her tanığın korunması gerekmeyebilir; koruma, hayatı veya beden bütünlüğü ciddi tehlikede olan tanıklar için söz konusudur. 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’na göre, belirli suçlar hakkında tanıklık yapan kişiler ile onların yakınları tehdit altındaysa koruma tedbirleri devreye girer. Özellikle şu iki grup suç, tanık koruma programının kapsamındadır:
Çok ciddi cezaları gerektiren suçlar: Ağırlaştırılmış müebbet, müebbet veya en az 10 yıl hapis öngören suçlar. Bu gibi “ağır suçlarda” tanıklık yapan kişi, suç örgütleri tarafından hedef alınabilir.
Örgütlü suçlar ve terör suçları: Suç işlemek için kurulmuş örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen ve alt sınırı 2 yıl ve üzeri ceza gerektiren suçlar, ayrıca terör örgütü faaliyeti kapsamındaki suçlar. Örneğin mafya davaları, terör örgütü üyelerinin yargılandığı davalar gibi durumlarda tanıklar özel risk altındadır. Bu nedenle, bu davalardaki tanıklar koruma listesine alınabilir.
Kanun, koruma altına alınabilecek kişi olarak tanığı ve onun yakınlarını saymıştır. Tanığın eşi, nişanlısı, anne-baba, çocuk gibi birinci dereceden yakınları da (ve hatta gerekiyorsa ikinci derece akrabaları) tehdit altındaysa onlara da koruma sağlanabilir. Örneğin bir davada itirafçı tanıklık yapan kişinin kardeşi de tehditler alıyorsa, o kardeş de korunan kişiler arasına girebilir.
Önemli bir kriter, tehlikenin “ağır ve ciddi” olması ve korumanın “zorunlu” görülmesidir. Yani sıradan bir tatsızlık, hafif bir risk değil, gerçek bir ölüm/yara tehlikesi veya önemli bir zarar tehdidi bulunmalıdır. Mesela basit bir hırsızlık davasında tanığın korunması genelde gerekmez. Ama organize suç örgütüne dair ifade veren tanığın öldürülme riski varsa korunması zorunlu sayılır.
Tanık koruma tedbirleri nelerdir? (adres gizleme, kimlik değişimi vb.)
Tehlike altındaki tanıkları korumak için kanunda geniş bir yelpazede tedbirler öngörülmüştür. Durumun gerekliliğine göre uygulanabilecek başlıca tanık koruma tedbirleri şunlardır:
Kimlik ve adres bilgilerinin gizlenmesi: Tanığın nüfus kayıtlarında adresi ve kimliği özel olarak saklanır, duruşma celbi vb. tebligatlar için ayrı bir adres belirlenir. Böylece tanığın gerçek adresi ve kişisel bilgileri karşı tarafın veya kamunun eline geçmez. Örneğin dava dosyasında ismi açık geçmez, kendisine bir kod numarası verilir.
Mahkemede özel şekilde dinlenme: Tanık, duruşmada sanık veya izleyiciler olmadan, kapalı oturumda dinlenebilir. Ayrıca ses veya görüntüsü değiştirilerek (teknik cihazlarla yüz mozaylama, ses tonunu bozma gibi) ifade verebilir. Böylece kimliği ifşa olmadan beyanı alınmış olur. Halk arasında bu genellikle “gizli tanık” olarak bilinir. Gizli tanık uygulamasında tanık, ayrı bir odadan ses değiştirme sistemiyle konuşabilir; salonda kimse gerçek sesini veya görüntüsünü görmez.
Tutuklu/hükümlü tanıkların korunması: Eğer tanık zaten cezaevinde olan biri ise (örneğin itirafçı bir örgüt üyesi), bu durumda onu intikamdan korumak için farklı bir ceza infaz kurumuna nakil veya tek kişilik güvenli bir bölüme alınma gibi önlemler alınır.
Fiziksel koruma sağlanması: Tanığa yakın koruma polisi tahsis edilebilir. Evine, işine giderken kolluk kuvvetleri fiziksel güvenlik sağlar. Gerekirse geçici süreliğine güvenli bir eve yerleştirilebilir.
Kimlik ve belge değiştirilmesi: Bu belki en ileri düzey tedbirdir. Tanığın adı-soyadı, nüfus kimliği tamamen değiştirilip ona yeni bir kimlik verilebilir. Ehliyet, pasaport, diploma gibi belgeleri yeni kimliğine göre yeniden düzenlenir. Böylece tanık, adeta başka bir insan olarak hayatına devam eder. Eski kimlik bilgileri devlet kayıtlarında gizlenir.
Maddi yardım sağlanması: Tanık, tehdit nedeniyle işini gücünü bırakmak zorunda kalabilir. Bu durumda geçimini idame ettirmesi için devlet ona maddi destekte bulunabilir. Bu genelde asgari geçim düzeyinde, geçici bir yardımdır.
İş veya okul değiştirme: Tanık kamu görevlisiyse başka bir şehre tayini çıkarılabilir, özel sektördeyse işi için kolaylıklar sağlanabilir. Öğrenci ise okulunu değiştirme imkanı verilir. Bu sayede tanığın rutinini bilen tehdit odaklarının erişimi zorlaştırılır.
Yerleşim yeri değiştirme (yurt içi/yurt dışı): Tehdit altındaki tanık, ülke içinde güvenli görülen başka bir şehre taşınabilir. Hatta uluslararası anlaşmalar çerçevesinde başka bir ülkeye geçici olarak yerleştirme de mümkündür. Örneğin çok büyük bir mafya davasında kritik tanık, Avrupa’da kimsenin bilmediği bir ülkeye gönderilebilir.
Fiziksel görünümü değiştirme: İhtiyaç halinde, estetik cerrahi ile tanığın görünümü değiştirilebilir (örneğin plastik ameliyatlar). Böylece tanık, tanınmaz hale gelebilir.
Görüldüğü gibi, tanık koruma tedbirleri basit gizlilikten yeni bir kimlik yaratmaya kadar geniş bir skalada. Hangi tedbirin uygulanacağı, tehdidin seviyesine ve tanığın durumuna göre belirlenir. Kimi tanık için sadece duruşmada kimliğini gizlemek yeterliyken, kimisi için kökten bir yeni başlangıç gerekir.
Tanık Koruma Kurulu nasıl çalışır?
Tanık koruma tedbirlerinin birçoğu, Tanık Koruma Kurulu adı verilen özel bir kurulun kararıyla uygulanır. Tanık Koruma Kurulu, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulmuş, farklı kurumlardan temsilcilerin bulunduğu 11 üyeli bir heyettir. Bu kurulda adalet, içişleri, jandarma, emniyet gibi ilgili kurumlardan deneyimli kişiler yer alır. Kurul düzenli aralıklarla toplanır ve önüne gelen vakaları değerlendirir.
Kurulun görevi, hangi tanığa hangi tedbirlerin uygulanacağına karar vermektir. Uygulamaya şu şekilde işler: Soruşturma veya kovuşturma makamı (savcı veya mahkeme), bir tanığın korunması gerektiğini düşünürse koruma birimi (polis/jandarma) aracılığıyla kurula başvurur. Koruma birimi, tanığın durumu hakkında bir ön değerlendirme raporu hazırlayarak kurul’a sunar. Bu raporda tehdidin derecesi, önerilen tedbirler vs. yer alır.
Kurul, bu raporu dikkate alarak, tedbirin türüne ve süresine karar verir. Örneğin “X davasının gizli tanığı için kimlik değiştirme ve şehir değiştirme kararı, 5 yıl süreyle uygulanacak” gibi bir karar çıkarabilir. Bazı basit tedbirlerde (örneğin geçici yakın koruma) kurula gerek olmaksızın savcılık da karar verebilir; ancak kimlik değiştirme, yurt dışına yerleştirme, estetik ameliyat gibi ağır tedbirler mutlaka kurul kararı gerektirir. Kurul kararları oyçokluğuyla alınır.
Karar alındıktan sonra, kurul ile tanık arasında bir mutabakat metni imzalanır. Bu metin, tanığa hangi tedbirlerin uygulanacağını, tanığın da bu süreçteki yükümlülüklerini içerir. Örneğin tanık, kimlik değişikliği sonrası gizlilik kurallarına uyacağına dair rıza gösterir. Mutabakat imzalanmadan programa başlanmaz.
Tanık Koruma Kurulu’nun bir diğer fonksiyonu, uygulamanın denetlenmesi ve koordinasyonudur. Kurul, kolluk birimlerinin koruma tedbirlerini uygun icra edip etmediğini de takip eder. Her yıl hazırlanan raporlarla kaç kişi korunuyor, ne tedbir uygulanıyor bakılır ve gerektiğinde düzenlemeler yapılır.
Özetle, Tanık Koruma Kurulu, tanık koruma programının beyni gibidir. Hangi tanığın ne ölçüde korunacağına karar verir, ilgili kurumları harekete geçirir ve süreci izler. Bu yapı sayesinde, koruma kararı tek elden ve gizlilikle yönetilmiş olur. Tanıklar açısından pratikte kurul ile doğrudan muhatap olmazlar; onlar için bir irtibat görevlisi atanır ve prosedürler bu şekilde yürütülür.
Kurulun çalışma esasları gizli tutulur, kararlar da gizlidir. Böylece korunma programındaki kişilerin kimlikleri üst düzeyde korunur. Kamu da genelde bu kurulun kararlarından ve kimlerin korunduğundan haberdar olmaz. Zaten gizlilik kuralı, tanık koruma uygulamasının en kritik unsurudur: “Korunduğu ifşa olan tanık, korunmamış demektir.”
Ceza yargılamasında tanıklık ile tanık koruma arasındaki ilişki
Tanık koruma programı, ceza yargılamasının amaçlarına hizmet eden bir araçtır. Amaç, tanıkların korkmadan bildiklerini anlatabilmelerini sağlamaktır. Eğer bir davada tanık, can güvenliği endişesiyle konuşmazsa, maddi gerçek ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle tanık koruma, tanıklık kurumunu destekleyen bir mekanizma gibi düşünülebilir.
Ceza yargılamasında normalde tanık, sanığın huzurunda ve alenen dinlenir, kimliğini de beyan eder. Fakat bazı davalarda bu, tanığın hayatını riske atar. İşte bu noktada tanık koruma devreye girerek usul kurallarına istisna getirir. Örneğin CMK 58’de düzenlenen gizli tanık uygulaması ile, tanığın mahkemede yüz yüze gelme kuralı esnetilir; savunma tanığı doğrudan görmez ama sorularını dolaylı yöneltebilir. Bu, savunma hakkı ile tanığın korunması arasındaki bir dengedir. Mahkeme, gizli tanık beyanlarına tek başına dayanmaz, onları destekleyen başka deliller arar. Aksi halde, sırf kimliği bilinmeyen birinin sözüyle hüküm kurulması adil olmaz. Yargıtay da gizli tanık beyanının tek başına yeterli delil olamayacağını vurgular. Bu, tanık koruma ile adil yargılama arasındaki denge noktasıdır.
Tanık koruma kapsamındaki bir tanık, genelde davanın kilit tanığıdır. Örneğin bir örgüt lideri aleyhine ifade veren itirafçı gibi. Bu kişi korunmazsa öldürülebilir veya caydırılabilir. Korunduğunda ise mahkemede detaylı ifade verebilir. Böylece ceza yargılaması etkinliği artar. Bu yönüyle tanık koruma hakkı, toplumu da koruyan bir kurumdur; suçla mücadeleyi kolaylaştırır.
Diğer yandan, tanık koruma programının varlığı bile, potansiyel tanıklara moral destek sağlar. İnsanlar, bildiklerini anlatırlarsa devletin kendilerini yalnız bırakmayacağını bilirler. Bu da suskunluk duvarını yıkar. Özellikle organize suçların çökertilmesinde bu önemlidir.
Ancak pratikte, tanık koruma uygulaması bazen savunma hakkı açısından eleştiri konusu olmuştur. Gizli tanığın çapraz sorgusunun etkin yapılamaması, savunmanın tanığın güvenilirliğini tam sınayamaması gibi endişeler dile getirilir. Bu yüzden hakimler, tanığın beyanını diğer somut delillerle destekleme yoluna giderler. Ayrıca savunmaya, gizli tanığa sorulmasını istediği soruları yazılı iletme imkanı tanınır. Bu şekilde prosedürel denge sağlanmaya çalışılır.
Sonuçla, ceza yargılamasında tanıklık esastır; tanık koruma ise istisnai bir yardımcı mekanizmadır. İkisi arasındaki ilişki, adalet için güvenli bir ortam yaratma ilişkisidir. Bir benzetme yaparsak: Tanık, adalet gemisinin rotasını belirleyen fener gibidir; tanık koruma da o feneri fırtınadan koruyan cam fanus gibidir. Fenersiz yol bulunmaz, fanus olmadan da fener sönebilir.
Pratikte yaşanan zorluklar ve çözüm önerileri
Tanık koruma uygulamasında sahada bazı zorluklarla karşılaşılır. Birincisi, tanığın yeni hayatına uyumu sorunu. Özellikle kimlik değiştirip farklı bir şehre/ülkeye yerleştirilen tanıklar, sosyal ve psikolojik sorunlar yaşayabilir. Kendi ailesinden uzak, belki işini gücünü bırakmış halde, stres içinde yaşayabilir. Bu durumda düzenli psikolojik destek ve rehberlik sağlanması gerekir. Programda buna önem verilmelidir.
İkinci zorluk, kaynak ve personel ihtiyacı. Tanık koruma, ciddi bütçe ve insan kaynağı gerektirir. Her korunan tanığa polis tahsis etmek, gerekirse maddi yardım vermek, yıllarca takip etmek maliyetlidir. Uygulamada bazen kaynak yetersizliğinden koruma tedbirlerinin süresi kısaltılabilir veya kapsamı daraltılabilir. Bu da risk sürerken korumanın sona ermesine yol açabilir. Çözüm: Devletin bu alana yeterli bütçeyi ayırması, gerekirse uluslararası fonlardan yararlanması gerekir.
Üçüncü olarak, gizlilik sızıntıları endişe vericidir. Bazı durumlarda korunan tanığın kimliği basına veya ilgili suç çevrelerine sızabilir. Bu, koruma programının en büyük kabusudur. Örneğin geçmişte bazı davalarda gizli tanığın kod adı herkesçe bilinir hale geldi, hatta gerçek kimliği tahmin edildi. Bunun önüne geçmek için daha sıkı gizlilik protokolleri ve bilgiye erişimi kısıtlamak lazımdır. Tanık bilgilerine erişimi olan memurların özel güvenlik soruşturmaları ve ağır cezai sorumlulukla denetlenmesi çözüm olabilir. Nitekim kanun, bu bilgileri ifşa edenlerin cezalandırılacağını belirtiyor.
Dördüncü zorluk, tanığın disiplininin sağlanması. Koruma altındaki bazı tanıklar, kurallara uymayabiliyor. Mesela kimlik değiştirildi ama eski arkadaşlarına haber verip açık ediyor, veya koruma polislerini atlatıp riskli bölgelere gidiyor. Bu durumda program tehlikeye giriyor. Çözüm olarak, tanıkla imzalanan mutabakat şartlarına uymazsa koruma kararının kaldırılabileceği tehdidi ve gerekirse yaptırım uygulanması (programdan çıkarma) gündeme gelir. Tanıklara programın ciddiyeti iyi anlatılmalı.
Beşincisi, savunma tarafının soru işaretleri. Gizli tanık beyanlarına karşı savunma hep temkinlidir. Uygulamada bazı davalarda gizli tanıkların çelişkili ifadeleri veya güvenilmez kişiler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu da “boşuna mı koruyoruz, doğru mu söylüyor?” tartışması yaratır. Bunun çözümü, gizli tanık beyanlarının mümkün mertebe maddi delillerle desteklenmesi ve yargı mercilerinin bu beyanları kritik etmesidir. Zaten Yargıtay da bu yaklaşımı benimser. Böylece savunma da nispeten tatmin edilir.
Örnek bir pratik zorluk: Diyelim ki büyük bir uyuşturucu davasında itirafçı olan sanık, tanık korumaya alındı ve tahliye edildi. Bu kişi eski çevresine dönüp suç işlemeye devam ederse ne olacak? Programdaki tanık suça karışırsa, programdan çıkartılabilir ve sağlanan yeni kimlik geri alınabilir. Bu dengeyi sağlamak da zordur; hem tanığa ikinci şans verip korunuyor hem de suça devam ederse tolere edilemez. Bu konuda da sıkı takip ve gerekirse programı sonlandırma adımları uygulanır.
Çözüm önerileri olarak:
Tanık koruma programının teknik ve insan kaynağı kapasitesi artırılmalıdır.
Program personeline uzmanlık eğitimleri verilmeli (psikoloji, stres yönetimi, gizlilik vb.).
Tanıkların sosyo-psikolojik rehabilitasyonuna daha çok yatırım yapılmalı.
Uluslararası işbirlikleri geliştirilmeli, örneğin karşılıklı tanık değişimleri veya yurt dışı yerleştirme protokolleri hızlandırılmalı.
Son olarak, toplumda bilinç: İnsanlar, tanık koruma programına güven duyarsa suçlarla mücadelede daha istekli tanıklık yapar. Bu nedenle başarılı örnekler (gizlilik çerçevesinde) anonimleştirilerek kamuya anlatılabilir, insanlar “Devlet tanığını korur” mesajını almalıdır.
Tanık koruma hakkı, her ne kadar birkaç kişinin güvenliği gibi görünse de, aslında adaletin güvenliğini sağlar. Bu yüzden uygulamadaki her zorluğun aşılması, adaletin güçlenmesi demektir.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar