top of page

Suça Sürüklenen Çocukların (SSÇ) Yargılanma Süreci: Aileler Ne Bilmeli?

  • gurlekhukuk
  • 27 Tem
  • 7 dakikada okunur

Türk hukukunda 18 yaşından küçük olup da suç fiili işlediği iddiasıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen çocuklar için “suça sürüklenen çocuk” (SSÇ) terimi kullanılır. Yani bir yetişkin için “şüpheli/sanık” tabiri kullanılırken, çocuklar için daha koruyucu bir anlayışla “suça sürüklenen” ifadesi tercih edilir. Bu terim, çocuğun suçla anılmasını en aza indirip onun esasen korunmaya muhtaç olduğunu vurgulamak içindir. Kanuna göre 18 yaşını doldurmamış herkes çocuktur. Ayrıca 12 yaşından küçük çocukların işledikleri fiiller hiçbir şekilde suç olarak nitelendirilemez; cezai sorumlulukları yoktur.


Yaş gruplarına göre cezai sorumluluk değişir: 0-11 yaş: Hiçbir cezai sorumluluk yok, sadece gerekirse koruyucu tedbir uygulanabilir. 12-15 yaş: Eğer çocuğun fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemişse yine ceza sorumluluğu yoktur; algılama yeteneği mevcutsa sınırlı sorumluluk vardır (ceza indirimli uygulanır). 15-18 yaş: Tam sorumluluğa yakın olmakla birlikte yine yetişkinlere göre indirimli ceza uygulanır. Örneğin 15-17 yaş arası bir çocuk, ağır bir suç işlemişse dahi cezası yetişkinden daha düşük verilir ve bazı ceza indirimleri uygulanır. Bu düzenlemeler, çocukların gelişimsel olarak yetişkinlerden farklı olduğunu göz önünde bulunduran bir ceza adaleti yaklaşımının ürünüdür.


Özetle, suça sürüklenen çocuk terimi, suç isnadı altındaki çocukları ifade eder ve bu çocuklar hakkında özel yargılama usulleri devreye girer. Bu çocuklar hem korunmaya muhtaç birey hem de yargılama süjesi olarak ele alınır. Bu nedenle yargılama süreci, yetişkinlere göre daha farklı ve hassastır.


İfade alma, gözaltı ve tutuklama çocuklar açısından nasıl uygulanır?


Çocuklar hakkında soruşturma ve kovuşturma, yetişkinlere nazaran daha hassas kurallarla yürütülür. SSÇ'nin ifadesi kolluk tarafından alınamaz. İfade alma aşamasında, 18 yaşından küçük şüphelinin mutlaka müdafii olmalıdır. Kanunen, çocuk şüpheli ifade verirken avukat bulunması zorunlu olup, çocuk ve ailesi avukat seçmezse barodan bir avukat görevlendirilir. Ayrıca ifadesi alınırken bir sosyal çalışma görevlisinin (psikolog, pedagog vs.) bulunması da mümkündür; kanun bunu özellikle vurgular. Çocuğun velisi veya yasal temsilcisi de ifade sırasında genellikle hazır bulunabilir. Çocuğa uygun bir ortam ve dil kullanılması esastır; korkutmadan, anlamasına yardımcı olarak dinlenmelidir.


Gözaltı işlemlerinde ise çocuklar, yetişkinlerden tamamen ayrı tutulur. Her ilde mümkünse polisin çocuk birimleri vardır ve çocuklar gözaltında orada tutulur. Eğer özel çocuk birimi yoksa, çocuklar yetişkin gözaltındakilerden ayrı bir yerde muhafaza edilir. Çocukların gözaltı süresi, suçun türüne göre yetişkinlerle aynı süre sınırlarına tabi olsa da uygulamada çocuklar için soruşturma işlemleri hızla tamamlanmaya çalışılır. Ayrıca gözaltındaki çocuğun yakını derhal haberdar edilir. Kelepçe takılması gibi hususlarda da çocuklar korunur: 18 yaş altına kelepçe, zincir uygulanması kural olarak yasaktır; sadece kaçmayı veya tehlikeli hareketleri önlemek için çok zorunlu hallerde geçici önlem alınabilir.


Tutuklama (hükümden önce cezaevine gönderme) konusunda çocuklar için özel sınırlar vardır. Kanuna göre 15 yaşını doldurmamış çocuklar, üst sınırı 5 yıldan az hapis gerektiren suçlarda tutuklanamaz. Bu, küçük yaştaki çocukların hafif suçlarda tutuklu kalmasını yasaklar. Örneğin 14 yaşında bir çocuk basit yaralama suçu işlediyse (üst sınır 1-3 yıl arası), tutuklanması kanunen mümkün değildir; en fazla adli kontrol uygulanabilir. 15-17 yaş arasındakiler için de tutuklama oldukça istisnai düşünülür; mahkeme tutuklama yerine adli kontrol (örneğin eve erken gelme, karakola imza verme, yurtdışı yasağı gibi) uygulamasını öncelikle değerlendirir. Hatta çocuklar açısından yasa, “önce adli kontrol, o yetmezse tutuklama” şeklinde bir öncelik sıralaması öngörür. Tutuklama kararı verilmesi gerekirse de gerekçesi çok iyi gösterilmelidir ve her ay düzenli olarak tutukluluk durumu gözden geçirilir.


Tutuklanan çocuklar, yetişkin cezaevlerinden ayrı, çocuk eğitim evlerinde veya ceza infaz kurumlarının çocuk bölümlerinde tutulur. Ayrıca tutukluluk süreleri çocuklar için yetişkinlere göre daha kısadır; örneğin 15 yaşından küçük çocuklar için kanuni azami tutukluluk süreleri daha kısa uygulanır. Bu sayede uzun tutuklulukların önüne geçilmeye çalışılır.


Özetle, çocukların özgürlüğünü kısıtlayan işlemlerde hukuk sistemi “özgürlüğün kısıtlanması en son çare olmalı” ilkesini güder. İfade almadan tutuklamaya kadar her aşamada çocukların psikolojisi, eğitimi ve esenliği gözetilir; mümkün olan en hafif yöntemler tercih edilir.


Çocuk mahkemesi, çocuk hâkimi ve koruma tedbirleri


Çocuklar hakkındaki ceza davaları, özel yetkili mahkemelerde görülür. Suça sürüklenen çocukların yargılanması için kurulan çocuk mahkemeleri, tek hakimli ve genellikle her ilde mevcuttur. Eğer çocuğun işlediği iddia edilen suç ağır ceza mahkemesinin alanına giren bir suçsa, bu durumda çocuk ağır ceza mahkemesi görev yapar. Çocuk mahkemelerinin yargıçları ve savcıları, çocuk hukuku konusunda uzmanlaşmış kişilerdir. Ayrıca duruşmalarda sosyal çalışma görevlileri (psikolog, pedagog vs.) bulunabilir ve rapor sunabilirler.


Çocuk hâkimi kavramı ise, özellikle soruşturma aşamasında ve koruyucu tedbirlerde karşımıza çıkar. Çocuk hâkimi, henüz dava açılmadan önce çocuğun yüksek yararı için gerekli tedbirleri (eğitim, bakım, gözetim gibi) alabilen hakimdir. Örneğin 13 yaşında suça karışmış fakat ailesi ilgisiz bir çocuk için, çocuk hâkimi koruyucu ve destekleyici tedbir kararı verip çocuğu Sosyal Hizmetler kurumuna yerleştirebilir. Çocuk hâkimi, hakkında dava açılmamış çocuklar (korunma ihtiyacı olan veya soruşturma aşamasındaki çocuklar) için yetkilidir.


Koruyucu ve destekleyici tedbirler, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bunlar ceza vermekten ziyade çocuğun iyiliğine yönelik önlemlerdir. Başlıca tedbirler: Danışmanlık tedbiri (aileye ve çocuğa rehberlik hizmeti), eğitim tedbiri (çocuğun okula devamı veya meslek kursuna gitmesi), bakım tedbiri (gerekirse çocuğun bakım için bir kuruma yerleştirilmesi), sağlık tedbiri (tedavi ve rehabilitasyon) ve barınma tedbiri (evsiz kalmış çocuk için barınma sağlanması) gibi tedbirlerdir. Suça sürüklenen çocuklar hakkında mahkeme, ceza vermek yerine bu tedbirleri uygulamayı da tercih edebilir. Özellikle 12-15 yaş grubunda, eğer çocuk fiilin hukuki anlamını kavrayamayacak durumdaysa ceza verilmez ama koruyucu tedbir kararı verilebilir.


Kovuşturma sonucunda da mahkeme hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) veya denetimli serbestlik gibi sonuçlara daha sık başvurur. HAGB, çocuklar bakımından 3 yıllık denetim süresiyle uygulanabilir. Amaç, çocuğun sabıka almadan kendini düzeltmesine fırsat vermektir. Mahkeme ceza vermek zorunda kaldığında bile bunu ertelemeyi, çocuğu ailesinin veya uzmanların gözetiminde topluma kazandırmayı öncelemelidir.


Sonuç olarak, çocuk mahkemesi ve çocuk hâkimi, ceza adalet sisteminin çocuğa özgü birimlerini oluşturur. Bu birimler, cezalandırmadan ziyade eğitme ve koruma misyonuyla hareket eder. Ailelerin de bu süreçte mahkemelerle işbirliği yapması, alınan tedbirlere uyması beklenir.


Sosyal inceleme raporu nedir ve ne işe yarar?

Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenen çocuğun kişisel özelliklerini, aile ve çevre koşullarını, eğitim durumunu, psikososyal gelişimini ortaya koyan ayrıntılı bir değerlendirme raporudur. Bu rapor, genellikle sosyal hizmet uzmanı, psikolog veya pedagog gibi bir sosyal çalışma görevlisi tarafından hazırlanır. Mahkeme veya savcı gerekli gördüğünde, çocuğun durumu hakkında böyle bir inceleme yaptırılmasına karar verebilir.


Raporun amacı, çocuğun suçu işleme nedenlerini ve ihtiyaçlarını anlamak ve yargılamada verilecek kararlara ışık tutmaktır. Örneğin bir sosyal inceleme raporu, çocuğun parçalanmış bir ailede ihmal ve istismar yaşadığını, suça bu nedenle sürüklendiğini ortaya koyabilir. Bu durumda mahkeme belki ceza vermek yerine koruyucu tedbirlere ağırlık verecektir. Raporda, çocuğun olayı algılama kapasitesi (12-15 yaş grubu için ceza sorumluluğunu değerlendirmede özellikle önemli) da yer alır. Kanun, çocuğun fiili algılama yeteneğinin takdirinde bu raporun göz önünde bulundurulacağını belirtmiştir.


Sosyal inceleme raporu her dosyada zorunlu değildir, ancak önemli suçlarda ve ağır ceza gerektiren durumlarda genellikle istenir. Eğer rapor almak vakit alacaksa ve durum acilse, mahkeme raporu sonradan da alabilir veya gerekçe göstererek rapor almadan karar verebilir. Ancak uygulamada, çocuk hakkında sağlıklı bir karar verebilmek için hakimler raporu çoğunlukla bekler.


Rapor çocuğun karakterini, aile ilişkilerini, okul durumunu vb. ayrıntıları içerdiğinden, ailelerin ve çocuğun bu görüşmede dürüst ve işbirlikçi olması çok önemlidir. Sosyal çalışma görevlisi, çocukla ve ailesiyle görüşür, okulu ve çevresiyle konuşur ve bir kanaat oluşturur. Bu rapor sayesinde hakim, “Bu çocuk için en uygun yaptırım veya tedbir nedir?” sorusuna daha sağlıklı yanıt bulur. Örneğin rapor, çocuğun eğitimine devam edebileceği denetimli serbestlik öneriyorsa, mahkeme bu yönde düşünebilir.


Sonuç olarak, sosyal inceleme raporu, çocuğun sadece suç eylemini değil, tüm yaşam koşullarını göz önüne seren bir röntgen filmi gibidir. Böylece ceza adaleti, çocuğu topluma kazandırma hedefine uygun bir karar vermeye çalışır.


Ailelerin ve avukatların dikkat etmesi gerekenler


Aileler için en önemli tavsiye, çocuğun hukuki sürecine aktif ve bilinçli şekilde dahil olmaktır. Öncelikle, çocuk gözaltına alındığında veya ifadeye çağrıldığında aile mutlaka avukat temin etmeli ya da barodan avukat atanmasını istemelidir. Çocuk kendi başına polis veya savcı önünde ifade vermemelidir. Aile, çocuğa destek olmalı fakat yönlendirmemelidir; örneğin gerçeği anlatması konusunda cesaretlendirip, iftira atmamasını veya suçu üstlenmemesini telkin etmelidir.


Aileler ayrıca soruşturma ve yargılama sürecinde sabırlı ve işbirlikçi olmalıdır. Çocuk mahkemesi veya çocuk hâkimi tarafından talep edilen tedbirlere (örneğin danışmanlık için aile terapisine gitmek, çocuğu okula göndermek gibi) uymaları çok önemlidir. Mahkeme, ailenin tutumunu da değerlendirir. Eğer aile ilgisiz veya engelleyici olursa, çocuğun iyiliği için devlet koruması gibi daha ağır kararlar gündeme gelebilir. Bu nedenle, aileler mahkeme ile iletişim halinde olmalı, her duruşmaya mümkünse katılmalı ve sorumluluklarını yerine getirmelidir.


Avukatlar (müdafiler) açısından ise çocuk müvekkille iletişim kurarken psikolojik hassasiyet göstermelidir. Çocuğun seviyesine uygun anlatım, güven verici bir tavır önemlidir. Avukat, çocuğun ifadelerinin tutarlılığına dikkat etmeli; gerekiyorsa pedagog eşliğinde ifade alınmasını talep etmelidir. Özellikle 12-15 yaş grubunda çocuğun fiilin yanlışlığını anlayıp anlamadığını ortaya koyacak sorular sorulması avukat için kritiktir. Çünkü bu, çocuğun ceza alıp almayacağını belirleyebilir.


Avukat ayrıca çocuk için alternatif çözüm yollarını zorlamalıdır: Uzlaşma mümkün mü, kamu davasının açılmasının ertelenmesi şartları var mı, HAGB uygulanabilir mi gibi konuları değerlendirmelidir. Unutulmamalıdır ki Ceza Muhakemesi Kanunu’nda çocuklar için uzlaşma ve erteleme müesseseleri de geçerlidir. Suç mağduru ile uzlaşma, özellikle basit suçlarda, çocuğun mahkeme siciline girmeden süreci atlatmasını sağlar.


Hem ailelerin hem avukatların dikkat edeceği bir diğer husus da gizlilik ve itibar meselesidir. Çocukların yargılamaları kural olarak kapalı yapılır, kimlikleri basına ifşa edilmez (CMK 185. madde). Bu yüzden aile çevresine, okula vs. minimum bilgi vermek, çocuğun etiketlenmesini önlemek gerekir. Avukat da dosya gizliliğine riayet etmeli, özellikle sosyal medyada çocuk müvekkilinin davasına dair bilgi paylaşmamalıdır.


Sonuç olarak, bu zor süreçte aile, avukat ve çocuk bir ekip gibi hareket etmelidir. Amaç, çocuğun bir hatadan dolayı hayatının kararmasını önlemek ve onu topluma faydalı bir birey haline getirmektir. Çocuk adalet sistemi zaten bu amaçla farklılaşmıştır; tüm paydaşlar da bu amaçla uyum içinde olmalıdır.


Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.

 

Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.

 

Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.

 

Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.

 

Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.

 

Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…

 

Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page