Resmî Belgede Sahtecilik Suçunda ‘İsteme Bağlı Suç’ ve Şikâyet Süresi
- gurlekhukuk
- 31 Ağu
- 6 dakikada okunur
TCK m.204-207 Kapsamındaki Belgeler: Belgede sahtecilik suçları, belgenin resmî belge veya özel belge olmasına göre farklı hükümlere tabidir.
Resmî belgede sahtecilik (TCK 204), resmi bir belgeyi sahte olarak düzenlemek, gerçeğe aykırı belge düzenlemek veya sahte resmi belgeyi kullanmak fiillerini cezalandırır. Resmî belge; yetkili memurun düzenlediği nüfus cüzdanı, pasaport, ruhsat, mahkeme kararı gibi belgelerdir. Suçun cezası temel olarak 2 yıldan 5 yıla kadardır, eğer fail memursa ceza 3 yıldan 8 yıla çıkar (çünkü memurun sahteciliği daha ağır görülmüştür).
Özel belgede sahtecilik (TCK 207) ise kişiler arası hukuki ilişkilerde kullanılan özel belgeyi sahte düzenlemek, değiştirmek veya kullanmak fiilleridir; cezası 1–3 yıl hapistir. Özel belge; senet, sözleşme, dilekçe, makbuz gibi resmî belge niteliği olmayan belgelerdir. TCK 210 bazı özel belgeleri (kambiyo senedi, vasiyetname vs) resmî belge hükmünde sayarak ağır cezaya tabi tutar. Şikâyete tabi sahtecilik halleri dendiğinde, sahtecilik suçlarının bazılarının takibi mağdurun şikayetine bağlı olup olmadığı kastedilir. Genel olarak, TCK 204 ve 207 suçları şikayete tabi değildir; savcılık re’sen soruşturur. Bunun sebebi kamu güvenine karşı suç olmalarıdır. Ancak TCK 209 (açığa imzanın kötüye kullanılması) gibi bazı özel durumlar şikayete tabidir.
Resmî belge ve özel belge ayrımı, belgenin düzenleyeni ve niteliğiyle ilgilidir: Kamu görevlisinin görevi gereği düzenlediği belge resmîdir; kişiler arasında düzenlenen (noter onaylı bile olsa) bir sözleşme, harici senet ise özeldir. Bu ayrım, ceza miktarını etkilediği için önemlidir. Ayrıca resmî belgede sahtecilik suçu, kamu güvenine karşı suçlar bölümündedir ve sahtecilik suçu niteliği gereği ikincil bir zarar suçu sayılır (yani sahte belgenin kullanımı ile birileri zarara uğramış olmalıdır).
‘İsteme Bağlı Suç’ (Şikayete Tabi Sahtecilik Halleri): Sahtecilik suçlarında genel kural şikayete bağlı olmaması iken, TCK 209/1’de “belirli bir tarzda doldurulmak üzere teslim olunan kısmen veya tamamen boş imzalı kağıdı, verilme nedeninden farklı şekilde doldurmak” suçu şikayet üzerine kovuşturulur. Bu suç, halk arasında “açığa imza atmak” deyimiyle bilinir. Örneğin birine senet imzalayıp rakam kısmını boş bırakıyorsunuz, o kişi kötüye kullanarak fazla bir borç yazar. Bu durumda o kişi, açığa imza kötüye kullanma suçunu işlemiştir ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikayetine bağlıdır. Neden şikayete bağlı tutulmuş? Çünkü bu suç aslında mağdurun bir güven hatasından kaynaklanır ve mağdurun istemesi halinde cezalandırılması öngörülmüştür; istemezse (belki aralarında hallederler) devlet karışmaz. TCK 209/1 şikayete tabi olduğu için şikayet süresi devreye girer: Mağdur (hukuki terim kural olarak müştekidir, herkesin anlaması için mağdur "suçun mağduru" olarak yazılmıştır.) , fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikayette bulunmazsa hakkı düşer (TCK 73) Dolayısıyla isteme bağlı suç ifadesi, yargılama mercilerinin harekete geçmesi için mağdurun talebini şart koşan suç demektir. Sahtecilik bağlamında açığa imza suçu bu kapsamdadır.
Şikayete tabi diğer sahtecilik halleri: Esasında TCK 207 özel belgede sahtecilik de teoride mağdurun şahsi alanıyla ilgili gibi görünse de Kanun onu da re’sen kovuşturulur yapmıştır. Yani bir kişi sahte özel senet düzenlediyse, mağdur şikayet etmese de (örneğin savcılık başka yoldan öğrendiyse) dava açılır. Fakat uygulamada özel belge sahteciliğinde genelde mağdur şikayet edince ortaya çıkar; re’sen takibi olsa da şikayet yoksa genelde dosya olmaz.
Özetle: Şikayete bağlı sahtecilik denince akla açığa imza suçu gelir ve belki kısmen basit özel belge sahtecilikleri (eski TCK’da “şikayete bağlı evrakta sahtecilik” halleri vardı ama yeni TCK’da 207 şikayete bağlı değil).
Şikayet Süresi ve Zamanaşımı İlişkisi: Şikayete tabi suçlarda mağdur, fiili ve failini öğrendiği günden itibaren 6 ay içinde şikayet hakkını kullanmalıdır (TCK 73/1). Bu süre hak düşürücü süredir; geçirilirse artık soruşturma açılamaz, açılmışsa düşer. Resmi belge sahteciliği şikayete tabi olmadığı için süre şartı yoktur, normal dava zamanaşımı (örneğin 8 yıl) içinde her zaman soruşturma yapılabilir. Açığa imza suçunda ise 6 ay şikayet süresi vardır; bu, suçun dava zamanaşımından farklıdır. Dava zamanaşımı süresi örneğin 5 yıl olabilir, ama şikayet olmadıkça o süre işlemez bile. Şikayet süresi geçirilirse artık devlet o fiili hiç kovuşturamaz (şekli imkansızlık oluşur). Eğer şikayet yapılırsa dava açılır ve ondan sonra olağan zamanaşımı süresi (TCK 66) işler. Bu suçlarda zamanaşımı genelde suçun ağırlığına göre 8-15 yıl arasında olur. Şikayet süresi – zamanaşımı ilişkisi pratik bir örnekle açıklanabilir: Bir iş adamı, muhasebecisine boş bir imzalı çek vermiş, muhasebeci bunu kötüye kullanıp yüklü meblağ yazıp bozdurmuş. İş adamı 1 yıl sonra fark etmiş olsun. Artık 6 aylık şikayet süresi geçtiğinden, açığa imza suçu için şikayet etse bile savcılık “şikayet hakkı süresinde kullanılmadığından kovuşturmaya yer yok” kararı verir. (Ancak muhasebecinin fiili aynı zamanda dolandırıcılık suçu oluşturabilir, ondan belki yargılanabilir; bu ayrı mesele). Bu yüzden şikayet süresi suç mağdurları açısından kritik bir tuzaktır; birçok kişi süresini kaçırır. Kanun bu süreyi kısa tutarak aslında mağdurun da ihmalini cezalandırır (bir anlamda kötü niyetli dava açılmasının önüne geçmek için, şüpheliyi karine olarak korur.) diyebiliriz. Zamanaşımı ise suçun işlendiği tarihten işlemeye başlar ve suçun türüne göre değişir (ağır suçlarda daha uzun). Şikayet süresi dolmadan şikayet yapılırsa dava zamanaşımı içinde yargılama sürer; eğer zamanaşımı dolarsa artık mahkumiyet verilemez. İlginç bir ilişki: Şikayet süresini kaçırmak, zamanaşımını beklemeden davayı bitirir (hiç başlamadan). Örneğin yukarıdaki olayda, açığa imza kötüye kullanma suçu zamanaşımı belki 8 yıl olacaktı ama 6 ay içinde şikayet gelmedi diye dosya hiç açılmadı.
Uygulama Örnekleri ve Savunma Yöntemleri: Belgede sahtecilik davalarında, özellikle özel belgede sahtecilikte savunma çoğu zaman “belge sahte değil, gerçektir veya üzerinde oynama yoktur” şeklinde olur. Resmî belgede sahtecilikte ise “belge sahteyse de ben yapmadım, bana da bu şekilde geldi” gibi savunmalar görülür. Şikayete tabi suçlarda, örneğin açığa imza suçunda, şikayetten vazgeçme de önemli bir konudur. TCK 73/4’e göre şikayete tabi suçlarda hüküm kesinleşene kadar şikayetten vazgeçilebilir ve dava düşer. Açığa imza davalarında çoğu kez taraflar maddi olarak anlaşır ve mağdur vazgeçer; bu durumda ceza davası düşer. Bu, bir nevi mağdurun elinde davayı sona erdirme anahtarıdır. Bu yüzden sahtecilik fiilini işleyen kişi bazen mağdura zararını ödeyip onun vazgeçmesini sağlamaya çalışır (bu durum uzlaşma kurumundan farklıdır, çünkü sahtecilik uzlaşma kapsamında bir suç değildir; ancak şikayet geri çekilmesiyle düşme gerçekleşir).
Yargıtay’ın yaklaşımına dair bir örnek: Özel belgede sahtecilikte (TCK 207) şikayet aranmadığını yukarıda belirttik. Yargıtay kararları da açıkça “özel belgede sahtecilik suçu şikayete tabi değildir, re’sen kovuşturulur” demektedir. Dolayısıyla bir kimse, biri bana senette sahtecilik yaptı ama şikayet süresi geçti diye üzülmesin; 207 için süre yoktur, savcılık her zaman harekete geçebilir (ancak suç 8 yıl sonra ortaya çıkarsa zamanaşımı yönünden incelenir). Resmi belgede sahtecilikte ise şikayet hususu genelde gündeme gelmez; ancak TCK 206’daki resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kişiye yalan beyan suçu şikayete bağlı mıdır? Kanun 206 için de şikayet demiyor, re’sen. Dolayısıyla esasen belgelere karşı suçlar içinde şikayete tabi olan tek örnek açığa imza suçu (TCK 209/1) olarak karşımıza çıkar. O halde “isteme bağlı suç” ifadesini bu bağlamda açığa imza ile sınırlayabiliriz.
Şikâyet Süresi ve Zamanaşımı ile İlgili Savunmalar: Eğer bir suç şikayete tabi ise, savunma avukatları bazen şikayet süresinin kaçırıldığı itirazını yapar. Örneğin açığa imza davasında, mağdur fiili 1 yıldır biliyordu ama yeni şikayet etmiş diyerek davanın düşmesini talep edebilirler. Mahkeme bu süre konusunu re’sen de dikkate alır ve tespit ederse düşme kararı verir. Yargıtay da bu noktada titizdir; eğer dosyada mağdurun aslında olayı çok önceden öğrenmiş olduğu anlaşılıyorsa (belki başka bir belgeden veya tanık ifadesinden), sırf 6 ay içinde şikayet dilekçesi vermiş olsa bile failin gerçek öğrenme tarihi dikkate alınarak şikayetin süresinde olup olmadığı incelenir. Bu tür durumlar bazen tartışmalıdır: Mağdur belki tam failden emin değildi, yeni emin oldu diyebilir vs. Mahkeme genelde ilk öğrenme anını esas alır. Zamanaşımı yönünden savunma stratejisi, suçun üzerinden uzun zaman geçmiş ise zamanaşımı def’ini ileri sürmektir. Belgede sahtecilik suçu çoğu zaman teselsülen işlenen veya mükerrer kullanılan bir suç olabilir, zamanaşımı hesabı karışabilir. Yargıtay, sahte belgenin her kullanımı ayrı suç oluştursa da ilk kullanımdan itibaren zamanaşımı süreci başlar demektedir. Böyle karmaşık hallerde savunma, en lehe yorumu (zamanaşımının dolduğu) mahkemeye kabul ettirmeye çalışır. Özellikle nüfus cüzdanı sahteciliği gibi durumlarda, belki fail 10 yıl önce sahte nüfus çıkarıp yıllarca kullanmıştır; bir keresinde bu belgenin verilmesi suçu zamanaşımına uğramış olabilir, ancak son kullanımı yeni ise ayrı suç sayılıp yargılanabilir. Bunlar teknik savunma konularıdır.
Son olarak uygulamadan bir örnek: Bir yüksek mahkeme (Yargıtay) kararında, sanık kendisine emanet edilen boş imzalı şirket çekini kötüye kullanıp doldurmuştur. Mağdur bunu 4 ay sonra fark edip şikayet etmiştir. Yerel mahkeme sanığı TCK 209/1’den mahkum etti. Yargıtay, suça konu çekin bankaya ibraz tarihinin mağdur tarafından öğrenme tarihi sayılması gerektiğini, bu tarihle şikayet tarihi arasında 6 aydan fazla süre olmadığından şikayetin süresinde olduğunu belirleyip mahkumiyeti onamıştır. Eğer 6 ay geçmiş olsaydı, Yargıtay dilekçedeki tarihlere bakıp davayı düşürecekti. Bu örnek, şikayet süresinin dikkatle izlendiğini ve belirleyici olduğunu gösterir.
Sonuçta, resmî belgede sahtecilik gibi kamu güvenini sarsan suçlar genelde kamu makamlarınca re’sen takip edilir ve zamanaşımı süresince her zaman soruşturulabilir. Şikayete tabi sahtecilik halleri sınırlıdır; bunlarda mağdurun iradesi devreye girer. Mağdur belli sürede şikayet hakkını kullanmazsa fail cezadan kurtulur (ceza yargılaması hiç başlamaz). Bu, hukuk güvenliği açısından öngörülmüş bir durumdur; çünkü belirli suçlarda devlet “mağdur istemiyorsa ben de cezalandırmayayım” der. Ancak bu kural kamu düzenini ilgilendiren sahteciliklerde geçerli değildir. Belgede sahtecilik suçlarından zarar gören kişilerin, hak düşümü riskine karşı gecikmeden hukuki yollara başvurması kendi menfaatlerinedir.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar