Rehin Hakkı: Taşınır ve Taşınmaz Rehninde Alacaklının Güvencesi
- gurlekhukuk
- 31 Ağu
- 6 dakikada okunur
Rehin hakkının tanımı ve amacı: Rehin hakkı, bir alacağı güvence altına almak için borçlunun bir malvarlığı değeri üzerinde alacaklı lehine kurulan sınırlı ayni haktır. Basitçe söylemek gerekirse, bir borcun ödenmemesi halinde alacaklıya, borçlunun belirli bir malını sattırıp öncelikle kendi alacağını tahsil etme yetkisi veren bir teminat mekanizmasıdır.
Rehin hakkının amacı, alacaklıyı korumaktır: Borç ödenmezse alacaklı, rehin konusu malı paraya çevirterek (icra yoluyla sattırarak) alacağını bu satış bedelinden alma ayrıcalığına sahip olur. Borçlu açısından ise rehin vermek, kredi veya borç bulabilmek için teminat göstermektir; örneğin bankadan kredi alırken evinizi ipotek ettirirseniz, banka alacağına karşılık güçlü bir güvence elde etmiş olur. Rehin hakkı, alacaklıya o mal üzerinde ayni bir hak sağladığı için, borçlu malını başkasına satsa bile alacaklının rehni yeni malike karşı devam eder (özellikle taşınmazlarda). Bu yönüyle şahsi alacak hakkına göre çok daha güçlü bir güvencedir.
Taşınır rehni (teslim şartı, aleniyet): Taşınır mallar (örneğin bir araba, değerli bir eşya) üzerinde rehin hakkı tesis etmek geleneksel olarak malın alacaklıya fiziken teslimiyle gerçekleşir. Türk Medeni Kanunu’na göre, taşınırlar üzerinde rehin kurulması için genellikle zilyetliğin devri gerekir (MK m.945) – yani borçlu, rehne konu taşınır malı alacaklıya teslim eder veya onun belirlediği üçüncü bir şahsa tevdi eder. Bu uygulama, rehnin üçüncü kişilere karşı da aleniyet kazanmasını sağlar; mal borçlunun elinden çıktığı için herkes üzerinde rehin olduğunu bilebilir. Örneğin bir tabloyu rehnederek borç aldıysanız, tablo geçici olarak alacaklıya verilir; borcu öderseniz tablo geri gelir, ödemezseniz alacaklı tabloyu sattırıp alacağını alır. Taşınır rehni hukukumuza 2017’de gelen yenilikle birlikte sadece teslimle değil, bazı durumlarda taşınır rehni siciline tescille de kurulabilir hale gelmiştir (Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu). Bu sicil, özellikle ticari işletmelerin taşınır varlıklarını (makine, stok, araç vs.) rehnetmesini mümkün kılar, teslim şartını kaldırarak malın kullanımı borçluda kalırken rehin hakkının tescille kurulmasını sağlar. Ancak klasik kural, teslim edilmedikçe rehin hakkının doğmayacağıdır; zira aksi halde aynı taşınırı birden çok kişiye rehnedip aldatma riski doğar.
Açıklık (aleniyet) ilkesi: Rehin hakkının kurulmasında aleniyet önemlidir. Taşınır tesliminde, malı elinde bulunduran alacaklı bu rehni herkese karşı ileri sürebilir. Eğer teslim dışı (örneğin gizli bir anlaşmayla) rehin olsaydı, sonraki iyi niyetli alıcılar vs. korunamazdı. Bu nedenle, taşınır rehni ya fiilen teslimle ya da kanunun öngördüğü tescil usulüyle açık hale getirilir.
Bir istisna, hapis hakkıdır: Alacaklı, borçlunun borcunu ödememesi halinde halihazırda zilyetliğinde bulunan borçluya ait bir eşyayı rehinliymiş gibi alıkoyabilir (TBK m.950 vd.). Bu da zımni bir taşınır rehni sayılır.
Taşınmaz rehni (ipotek): Taşınmazlar (gayrimenkuller) üzerindeki rehin hakkına uygulamada en çok ipotek adı verilir. Türk Medeni Kanunu m.853’e göre “Rehin hakkı, ancak tapuya kayıtlı taşınmazlar üzerinde kurulabilir”. Yani, bir taşınmazı rehnedebilmek için onun tapu siciline kayıtlı olması gerekir. Rehin (ipotek) kurulurken, resmi senet düzenlenerek tapu kütüğüne tescil yapılır; böylece ipotek hakkı doğar. Taşınmaz rehni genellikle belirli bir alacak miktarı için tesis edilir; ipotek senedinde hangi alacak için güvence oluşturduğu, anapara ve faiz miktarları belirtilir. İpotekli alacak devredilirse, ipotek de yeni alacaklı lehine devam eder. İpotek, taşınmazın bütünleyici parçalarını ve eklentilerini de kapsar (MK m.862); örneğin ipotekli bir binanın içinde sabit tesisatlar da rehne dahildir.
İpotek türleri: En yaygın olan anapara ipoteğidir (belirli bir tutar için konur). Bir de üst sınır ipoteği vardır ki, burada ipotek belirli bir azami meblağ için konur ve o limit içinde doğacak her türlü borcu temin eder (özellikle kredili bankacılık işlemlerinde kullanılır). Ayrıca kanuni ipotek hakları (örneğin satıcı veya mirasçı ipoteği) gibi özel durumlar da vardır. Taşınmaz rehni, alacaklıya taşınmazı sattırıp bedelinden tatmin olma yetkisi verir.
Bu satış, cebri icra yoluyla yapılır ve ipotek alacaklısı rüçhanlı (öncelikli) alacaklıdır: Taşınmaz satıldığında, tapudaki ipotek sıralamasına göre alacaklılar öncelikle para alır. Taşınmaz rehni, borç ödenince veya alacaklı feragat edince ya da taşınmaz tamamen yok olursa (örneğin kamulaştırma bedeli ödenip borç kapatılırsa) sona erer. Ayrıca ipotek fekki (terkin) işlemiyle tapudan silinir. Taşınmaz rehni, genellikle uzun vadeli ve büyük meblağlı kredilerde hayati önem taşır; örneğin konut kredilerinde banka, satın alınan eve ipotek koyarak alacağını güvenceye bağlar. Böylece borçlu taksitleri ödemezse banka evi sattırıp kredisini tahsil eder. Rehin hakkı, taşınmazın el değiştirmesi halinde de devam ettiğinden, yeni malik de ipotekle yükümlü olur; bu yüzden ipotekli ev satın alan kişi, ipoteği kaldırmak için borcun ödenmesini sağlar veya ipoteği üstlenir.
Alacaklının paraya çevirme hakkı: Rehin hakkı bir “teminat” hakkıdır; alacaklıya doğrudan rehinli malı mülkiyet edinme yetkisi vermez, ancak bedelini alacağına mahsup etmek üzere sattırma hakkı verir. Borç ödenmediğinde, alacaklı cebri icra yoluna başvurarak rehinli malın satılmasını talep edebilir. İcra ve İflas Kanunu, rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip adı altında özel bir takip yolu düzenler. Alacaklı, icra dairesine başvurup rehinin satışını ister; açık artırma yoluyla satış yapılır.
Paraya çevirmede öncelik: Rehinli alacaklılar, satış bedelinden alacaklarını öncelikli alırlar. Taşınmazlarda tapudaki ipotek dereceleri bu önceliği belirler; 1. derecedeki ipotek sahibi önce, sonra 2. derece vs. tatmin olur. Eğer satış bedeli bütün alacaklıları karşılamaya yetmezse, dereceler sırasıyla ödenir, alacaklılar arasında aynı derecede birden fazla kişi varsa oransal paylaşım yapılır.
Taşınır rehinde öncelik: Taşınırlarda ise teslim sebebiyle aleniyet olduğundan, rehinli alacaklı satılan malın bedelinden genel haciz alacaklılarına göre önceliklidir. Paraya çevirme hakkı, rehinin en önemli güvencesidir. Rehin sözleşmelerine, borç ödenmezse rehin malın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine dair şartlar konulamaz (pactum commissorium yasağı); kanunumuzda böyle bir şart batıldır. Yani alacaklı, kendi kendine malı alıp borcu siliyorum diyemez; mutlaka satış yapılarak açık arttırmayla bedel tespit edilir. Bu kural, borçluyu korumayı amaçlar; belki mal değeri borçtan fazla olabilir, fazlasını borçlu almalıdır. Nitekim hem taşınır hem taşınmaz rehninde, satıştan elde edilen para alacak miktarını aşarsa, kalan kısım borçluya verilir. Aksi halde, yani satış bedeli alacağı karşılamazsa, alacaklı kalan kısım için borçluya genel hükümlere göre başvurabilir (rehin farkı alacağı).
İflas durumunda: Eğer borçlu iflas ederse, rehinli alacaklılar iflas masasına kayıt olmak yerine rehin hakkını paraya çevirtip parayı alma yoluna giderler; öncelikli oldukları için iflas içinde daha güvendedirler. İflas hukuku da rehinli alacaklılara öncelik tanır; rehin bedelinden alacakları karşılanır, fazlası masaya girer.
Rehnin sona ermesi: Rehin hakkı genellikle teminat altına aldığı alacağın sona ermesiyle veya rehin konusu malın elden çıkmasıyla son bulur. Borç ödendiğinde, artık teminata gerek kalmaz; alacaklının, rehinli mal üzerindeki hakkı da biter. Taşınır rehninde alacaklı malı borçluya iade eder, taşınmaz rehninde ise tapuda ipotek fekki yapılarak terkin edilir.
Borç ve rehin bir araya gelirse (konfüzyon): Örneğin alacaklı ile borçlu aynı kişi olursa (borçlu malı miras yoluyla alacaklıya geçtiyse veya alacaklı borçlunun rehini devraldıysa), rehin kendiliğinden sona erer çünkü kişi kendi malı üzerinde kendi lehine rehin hakkına sahip olmaz.
Rehinli malın tamamen yok olması: Mesela ipotekli bina yıkılıp yok olduysa, ipotek hakkı da mala bağlı bir hak olduğu için mal ortadan kalkınca biter. Ancak burada sigorta tazminatı gibi bedeller varsa, alacaklının onlara halefiyeti gündeme gelir.
Taşınır rehninde zilyedin değişmesi: Medeni Kanun m.943, taşınır rehni için “alacaklının zilyet olmaktan çıkması ve onu geri alamaz hale gelmesiyle rehin hakkı sona erer” demiştir. Yani alacaklı rehindeki taşınırı kendi kontrolünde tutmayı kaybeder ve iyi niyetli üçüncü bir kişi onu elde ederse, rehini ileri süremeyebilir. Bu nedenle taşınır rehini devam ettirmek için alacaklının rızası dışında malın borçluya geri verilmemesi önemlidir.
Tarafların anlaşmasıyla da rehin sona erdirilebilir; örneğin alacaklı borcun bir kısmını alıp kalan için rehini kaldırmayı kabul ederse (kısmi fek), bu mümkündür. Taşınmaz rehninde, alacaklının yazılı feragati ve borçlunun talebiyle ipotek terkin edilir.
Yasal sınırlamalar: Bazı kanunlar rehinin sona ermesine dair özel kurallar içerir. Örneğin Tüketicinin Korunması Kanunu’na göre konut finansmanında, borcun tamamı ödenince ivedi olarak ipotek fek yazısı verilmelidir; gecikme olursa ceza vardır. Sonuç olarak, rehin hakkı hem alacaklıya güçlü bir güvence verir hem de borçlu açısından borcunu ödeme motivasyonu sağlar. Borç ödenince rehin derhal kaldırılır; ödenmediğinde ise alacaklı ayrıcalıklı biçimde tatmin edilir. Bu denge, kredi ilişkilerinin işlemesini, büyük meblağlı işlemlerin teminat altına alınmasını sağlar. Vatandaşlar açısından rehin, genelde banka kredilerinde karşılarına çıkar (ipotek, araç rehni vs.). Önemli olan, rehin verilen malın borç ödenmediğinde kaybedilebileceğini bilmektir. Ayrıca kanun, rehinli malın değerinin düşmemesi için borçluya bazı yükümlülükler yükler: Örneğin ipotekli taşınmazın değeri borçlu tarafından düşürülürse (bakımsızlıkla harap olursa), alacaklı mahkemeden taşınmazın korunmasını isteyebilir; gerekirse ek teminat talep edebilir. Bütün bu kurallar, rehnin amacına hizmet eder: Alacaklıyı güvence altına almak ve ödünç para, kredi, borç ilişkilerinde güven ortamı yaratmak.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar