İftira Suçu (TCK m.267): Unsurları ve Uygulamadaki Zorluklar
- gurlekhukuk
- 28 Eyl
- 5 dakikada okunur
TCK m.267 hükmünün amacı nedir, hangi değeri korur?
İftira suçu, masum bir kişiye hukuka aykırı biçimde suç isnat edilmesini cezalandırır. Kanunun amacı, adaletin doğru işlemesini ve bireylerin lekelenmeme hakkını korumaktır. İftira, hukuki değer olarak hem bireyin şeref ve haysiyetini, hem de yargı organlarının güvenilirliğini korur. TCK m.267’ye göre iftira suçu, işlemediğini bildiği halde bir kimseye suç isnat eden (örneğin sahte delil üreterek veya yalan beyanda bulunarak onu soruşturmaya uğratan) kişi tarafından işlenir. Böylece yasa, bir kişinin haksız yere özgürlüğünün kısıtlanmasına veya hakkında adli işlem yapılmasına neden olmayı suç sayarak yargı mekanizmasının suistimalini engellemeyi amaçlar. Özetle TCK 267, adli mercilerin yanıltılmaması ve kimsenin işlemediği bir suç yüzünden zarar görmemesi için konulmuştur.
İftira suçunun unsurları nelerdir?
İftira suçunda fail, bir kişi hakkında, yetkili makamlara, hukuka aykırı ve gerçeğe aykırı bir suç isnadında bulunur. Unsurları tek tek açarsak:
(1) İsnat edilen şey bir suç olmalıdır: Fail, mağdura ceza hukuku anlamında suç oluşturan bir fiil yükleyecektir. Örneğin “falanca kişi hırsızlık yaptı” diye polise yalan ihbarda bulunmak iftiradır ama “falanca ahlaksızlık yaptı” gibi sadece etik bir itham ceza hukuku kapsamında suç olmadığından iftira değildir (farklı bir suç, hakaret olabilir).
(2) Mağdur belli bir kişi olmalıdır: İftira suçunda hedef kişi somut olarak bellidir. Fail, belirli bir insanı zan altında bırakır. (“Mahalledeki hırsızlıkları X yaptı” diye isim veriyorsa iftira olur. Faili belirsiz olarak “evim soyuldu” diye yalan uydurursa, bu suç uydurma suçuna girer, iftiradan ayrıdır).
(3) Yetkili makama ihbarda bulunulmalıdır: İftira, dedikodu şeklinde değil, resmi mercilere yalan ihbar veya şikayet şeklinde olmalıdır. Fail, savcıya, polise, hakime – kısacası soruşturma başlatmaya yetkili makama – bu asılsız suçu bildirir. Bu makamlar dışında yapılan yalan suç isnatları (örneğin sosyal medyada “şu kişi hırsız” demek) iftira suçunu değil, hakaret veya farklı suçları oluşturabilir.
(4) Fail bilerek ve isteyerek yalan söylemelidir: İftira suçunda kast unsuru çok önemlidir. Fail, isnat ettiği suçun mağdur tarafından işlenmediğini bilmesine rağmen onu suçlamak istemelidir. Eğer gerçekten öyle olduğuna inandığı için ihbarda bulunmuş ama yanılmışsa, iftira suçu oluşmaz; bu durumda ortada kasıt olmadığı için yalan ihbar nedeniyle sorumluluk doğmaz. Örneğin cüzdanını kaybedip komşusunun çaldığını sanarak polise şikayet eden ama sonra cüzdanı evde bulan kişinin eylemi, kötü niyet olmadığından iftira olarak cezalandırılmaz. Demek ki iftira suçu, bilerek masum bir kişiyi kamu kudretini kullanarak zor duruma düşürmeyi içerir. TCK 267 ayrıca çeşitli şekillerde iftira suçunun işlenebileceğini belirtir: Sahte delil veya emare uydurmak da iftira kapsamında değerlendirilir.
İftira ile hakaret suçu (TCK m.125) arasındaki fark nedir?
İftira ile hakaret, her ikisi de bir kişiye gerçeğe aykırı isnatta bulunmayı içerir ancak korunmak istenen değer ve suçun oluşma şekli farklıdır. Hakaret, bir kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek somut veya soyut bir fiil ya da olgu isnat etmektir; ama bu isnat hukuki anlamda suç olması gerekmez ve yetkili makamlara yapılması şart değildir. Örneğin birine “sen hırsızsın” demek – üçüncü kişiler yanında söylendiğinde – hakaret suçunu oluşturur, çünkü kişi hırsız olmasa bile böyle demek onun toplum nezdindeki itibarını zedeler. İftira ise bir kimseye suç isnadıyla resmi makamlara başvurmak demektir. Yani hakarette amaç kişiyi küçük düşürmektir, iftirada amaç kişiyi adli makamlar nezdinde suçlu duruma düşürmektir. Hakarette mağdurun onuru incinir, iftirada hem onuru hem hukuki durumu zarar görür (soruşturma geçirir, belki tutuklanır; tutuklanırsa iftira suçunu işleyen kişi, hürriyeti tahdit suçundan ayrıca cezalandırılır.). Ayrıca hakaret suçu şikayete bağlıdır (mağdur şikayetçi olmazsa dava açılmaz), iftira suçu ise şikayete bağlı olmayıp resen kovuşturulur. Özetle: Başkasına yüzüne veya gıyabında “sen şu kötülüğü yaptın” demek hakaret olabilir, aynı şeyi tutanak haline getirip polise şikayet olarak verirseniz iftira olur.
İftira ile suç uydurma (TCK m.271) arasındaki fark nedir?
“Suç uydurma” suçu, gerçekte işlenmemiş bir suçu varmış gibi yetkili makamlara haber vermektir. İftira ile farkı, suç uydurmada ortada hiç suç yokken varmış gibi ihbar edilir ve belirli bir fail gösterilmez. Örneğin evinde hırsızlık olmadığı halde polise “evim soyuldu” diye yalan söyleyen kimse suç uydurmaktadır. İftira ise gerçek bir suçu olmasa bile belirli bir kişiye yıkmaktır. Yani iftirada hedef alınan masum biri vardır, suç uydurmada hayali fail (faili meçhul bir suç) vardır. Ceza Kanunu ikisini ayrı suç olarak düzenlemiştir çünkü korunan hukuki yarar biraz farklıdır: İftira hem bireye hem yargıya zarar, suç uydurma daha çok yargıya (adaletin işleyişine) zarar verir. Örneğin kişi işlediği suçu gizlemek için kendine iftira atacak birini bulamazsa, “tanımadığım biri yaptı” diye hayali bir fail yaratabilir – bu durumda fail yaratamadığı için suçu uydurmuş olur. Yaptırımları da farklıdır: İftira suçunun cezası suç uydurmaya göre daha ağırdır (çünkü bir kişiye zarar verme unsuru içerir).
İftira suçunda ispat yükümlülüğü ve uygulamadaki zorluklar nelerdir?
İftira suçunda en önemli zorluk, failin kasten yalan söylediğinin ispatıdır. Çoğu durumda, bir kişinin şikayeti üzerine hedef kişi hakkında soruşturma açılıp sonunda takipsizlik veya beraat kararı verilince, “acaba şikayetçi bilerek mi suç attı, yoksa delil mi yetmedi” ikilemi ortaya çıkar. Yargıtay, bir kimse hakkında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesinin otomatik olarak iftira suçu oluştuğu anlamına gelmediğini vurgular. İftiranın oluşması için, ihbarcının en baştan o kişinin suçsuz olduğunu bilerek hareket ettiğinin kanıtlanması gerekir. Bu da genellikle dolaylı delillerle anlaşılır. Örneğin gerçek failin ihbarda bulunan kişi olduğu anlaşılırsa, onun başkasına iftira attığı açıktır. Ya da fail, somut bir husumet nedeniyle mağdur hakkında yalan söylediğini sonradan itiraf edebilir. Ancak çoğu vakada ispat bu kadar net değildir; şikayetçi “ben öyle olduğunu sandım” diyebilir, kesin aksi ispat edilemezse iftiradan hüküm giymeyebilir. Bu nedenle mahkemeler, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği, emin olmadıkça iftira şikayetçisini cezalandırmaz. Bu durum, uygulamada iftira suçundan mahkumiyet oranını düşürmektedir. Bir başka zorluk, iftira atılan kişinin uğradığı zararın tam telafisinin pek mümkün olmamasıdır. İftira mağduru beraat etse bile süreçte itibar, özgürlük kaybı yaşayabilir; hukuken tazminat hakkı olsa da bunlar her zaman tatmin edici olmaz. Sonuç olarak, iftira suçunda yargı makamları olabildiğince kesin delil arar ve tereddüt varsa failin kasıtlı yalan söylediğine hükmetmekten kaçınır.
Yargıtay’ın iftira suçu konusunda yaklaşımı nasıldır?
Yargıtay, iftira suçuna ilişkin kararlarında lekelenmeme hakkını ve adil yargılanma ilkesini göz önünde bulundurmaya çalışır. İftira iddiası ile gelen dosyalarda, mahkemelerin “acaba şikayetçi gerçekten inanmış olabilir mi?” sorusunu iyi değerlendirmesi gerektiğini belirtir. Pek çok Yargıtay kararında, sırf beraatle sonuçlandı diye her ihbarcının iftiracı sayılamayacağı vurgulanır. Örneğin çalınan eşyasının izini yanlışlıkla komşusuna dayandıran birinin, gerçekten şüphelenmesine yol açan olgular varsa iftiradan cezalandırılmaması gerektiği belirtilir – çünkü burada kasıt yok, yanılgı vardır. Buna karşılık, özellikle kasıtlı kumpas durumlarında Yargıtay çok hassastır: Bilinçli şekilde masum birini suçlayanların cezalandırılması gerektiğini, aksi takdirde adalete güvenin zedeleneceğini ifade eder. Delil yetersizliğiyle beraat eden her davanın sonunda savcılar iftira yönünden inceleme yapar; Yargıtay, savcıların bu incelemeyi titizlikle yapmasını ancak yeterli delil olmadan dava açmamalarını öğütler. Bir başka husus, Yargıtay maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyen iftira eylemlerine (örneğin gerçek suçlunun yakalanmasını geciktiren birine) daha ağır yaklaşır. Neticede yüksek mahkeme, iftira suçunda yargılamanın çok dikkatli yürütülmesi gerektiği, aksi halde ya masum bir ihbarcının cezalandırılabileceği ya da gerçek bir iftiracının cezasız kalabileceği uyarısında bulunur. Bu da iftira davalarında mahkumiyet kararlarının ancak kesin kanıt varsa çıkması şeklinde bir pratiğe yol açmıştır.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar