Eser Sözleşmesi: Müteahhit ve İş Sahibinin Hak ve Yükümlülükleri
- gurlekhukuk
- 31 Ağu
- 6 dakikada okunur
Eser sözleşmesinin tanımı: Eser sözleşmesi (istisna sözleşmesi olarak da bilinir), TBK m.470’de tanımlanmıştır. Bu tanıma göre yüklenici (müteahhit, ressam vb.), bir eser (ortaya konulacak ürün veya hizmet) meydana getirmeyi; iş sahibi ise bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlenir. Gündelik hayatta eser sözleşmesine inşaat yapımı, mobilya imalatı, terzilik, tamirat gibi “sonuç borcu” doğuran işler örnek verilebilir.
Örneğin bir evin tadilatını yapan usta ile ev sahibi arasındaki ilişki veya bir yazılım geliştirme anlaşması eser sözleşmesidir. Bu sözleşmenin özelliği, belirli bir sonucun meydana getirilmesinin taahhüt edilmesidir. Yüklenici, ortaya çıkacak eseri kararlaştırılan vasıflarda teslim etmek zorundadır; iş sahibi de anlaşılmış bedeli ödemelidir.
Eser sözleşmesi tam iki tarafa borç yükler: Yüklenicinin borcu eseri meydana getirip teslim etmek, iş sahibinin borcu ise bedeli ödemektir. Sonuç odaklı olması nedeniyle eser sözleşmesi, hizmet sözleşmesinden ayrılır; hizmet sözleşmesinde belirli bir sonucun garantisi olmaksızın emek sarf edilirken, eser sözleşmesinde “eser” olarak adlandırılan somut bir çıktı üzerinde anlaşılır.
Müteahhidin borçları (işin ayıpsız yapılması, teslim): Yüklenici (müteahhit), üstlendiği eseri özen ve sadakatle tamamlamak zorundadır (TBK m.471). Bu, işin ehil bir şekilde, benzer alandaki dürüst ve basiretli bir ustanın gösterdiği dikkat seviyesinde yapılması gerektiği anlamına gelir. Müteahhit, eseri bizzat kendisi yapmak veya kendi gözetimi altında yaptırmak zorundadır; ancak işin niteliği gerektiriyorsa ve kişisel becerileri çok önemli değilse, işi başkasına devretmesi (taşeron kullanması) mümkündür.
Eserin meydana getirilmesinde kullanılacak malzeme konusunda da sorumluluklar vardır: Eğer malzemeyi müteahhit sağlıyorsa, o malzemenin ayıplı (kusurlu) olmamasından dolayı tıpkı bir satıcı gibi sorumludur (TBK m.472). Buna karşılık malzemeyi iş sahibi tedarik etmişse, müteahhit bunları özenle kullanmalı, artan malzemeyi iade etmeli ve malzemede kusur fark ederse hemen iş sahibine bildirmelidir. Müteahhit, işe zamanında başlamak ve öngörülen sürede bitirmekle yükümlüdür. Eğer müteahhit işi ağır geciktirirse veya gecikme yüzünden eserin zamanında tamamlanamayacağı açıkça anlaşılırsa, iş sahibi teslim gününü beklemeden sözleşmeden dönebilir (TBK m.473). Aynı şekilde, iş devam ederken müteahhidin kusuruyla eserin ciddi şekilde hatalı olacağı anlaşılırsa, iş sahibi müteahhide durumu düzeltmesi için uyarıda bulunabilir; müteahhit düzeltmezse işi üçüncü kişiye yaptırma hakkı doğar.
Ayıpsız eser teslimi: Müteahhidin en önemli borçlarından biri eseri ayıpsız (kusursuz) şekilde ortaya koymaktır. “Ayıpsız” demek, eserin sözleşmede kararlaştırılan özelliklere uygun olması, iş sahibinin haklı beklentilerini karşılaması demektir. Yargıtay’ın ifadesiyle, müteahhit eseri fen ve sanat kurallarına uygun, iş sahibinin menfaatine uygun olarak meydana getirmeli; aksi halde eser ayıplı sayılır ve müteahhit sonuçtaki ayıplardan sorumlu olur. Eser tamamlandığında müteahhit bunu iş sahibine teslim etmelidir. Teslim, eserin fiilen iş sahibinin hakimiyetine verilmesi veya kullanılmaya hazır hale getirilmesi anlamına gelir. Teslimle birlikte müteahhidin ifa borcu yerine getirilmiş olur ancak sorumluluğu bitmez (ayıplar bakımından, aşağıda değinileceği gibi).
İş sahibinin borçları (ücret ödeme, kabul): İş sahibinin temel yükümlülüğü, kararlaştırılan bedeli ödemektir. TBK m.479’a göre, aksi kararlaştırılmadıkça bedel, eserin teslimi anında muaccel olur, yani o anda ödenmesi gerekir. Eser parça parça teslim edilecekse ve her parça için ayrı bedel belirlenmişse, her kısmın ücreti teslim edildiğinde ödenir. İş sahibi, sözleşmede anlaşılan ücreti zamanında ödemezse temerrüde düşer ve gecikme faizi gibi sonuçlarla karşılaşabilir. Ücret dışında, iş sahibi kabul borcuna da sahiptir. Yani müteahhit sözleşmeye uygun bir şekilde eseri ortaya koyup teslim etmeye hazır olduğunda, iş sahibi haksız yere eseri teslim almaktan kaçınmamalıdır.
Eser sözleşmesinde iş sahibinin eseri inceleyip ayıpları bildirme yükümlülüğü de vardır (TBK m.474). Olağan koşullarda, iş sahibi eseri teslim alır almaz makul süre içinde gözden geçirmeli ve eğer açıkça görülebilir ayıplar varsa uygun bir süre içinde müteahhide bildirmelidir. Aksi halde, ayıp bildirimi yapılmazsa iş sahibi eseri kabul etmiş sayılır (TBK m.477). Kabul, eserin sözleşmeye uygun olarak teslim alındığını gösterir ve bu andan sonra müteahhit, iş sahibinin fark edebileceği ayıplardan dolayı sorumluluktan kurtulur (gizli ayıplar hariç). Eğer iş sahibi eseri haklı bir sebep olmaksızın teslim almayı reddederse, müteahhit bu durumu tespit ettirip eseri depo ettirerek ücretini talep edebilir.
Özetle, iş sahibi zamanında ödeme yapmalı ve sözleşmeye uygun yapılan işi kabul etmelidir. Ancak eser sözleşmesinde kabul, iş sahibinin eseri muayene etme hakkını ortadan kaldırmaz; teslimden sonra makul süre içinde inceleyip ayıp ihbarında bulunmak iş sahibinin hem hakkı hem de borcudur.
Ayıplı eserde iş sahibinin seçimlik hakları: Müteahhit eseri zamanında teslim etmiş olsa bile eğer eser ayıplı çıkarsa, yani sözleşmeye veya amaca uygun değilse, TBK m.475 uyarınca iş sahibine bazı seçimlik haklar tanınmıştır. İş sahibinin, eserin ayıbından sorumlu olan müteahhide karşı kullanabileceği haklar şunlardır:
Sözleşmeden dönme: Eser o kadar ayıplıysa veya sözleşmeye aykırıysa ki iş sahibi onu kullanamayacak durumda ya da kabule zorlanması hakkaniyete aykırı olacaksa, iş sahibi sözleşmeden dönebilir. Bu, eserin iade edilip ücretin geri alınması anlamına gelir. Ancak önemli bir istisna: Eğer eser iş sahibinin taşınmazında yapılan bir yapı ise ve sökülüp kaldırılması aşırı zarara yol açacaksa, iş sahibi dönme hakkını kullanamaz.
Ayıp oranında bedelden indirim: İş sahibi eseri alıkoyup mevcut ayıp oranında bedelde indirim isteyebilir. Bu, “ayıplı malın değer düşüklüğü” kadar ücret ödemek anlamına gelir. Örneğin anlaşılmış bedel 100 birim ise ve ayıp yüzünden eser ancak 80 birim değerinde olmuşsa, 20 birim indirim talep edilebilir.
Ücretsiz onarım (tamirat): Aşırı masraf gerektirmediği sürece, iş sahibi bütün masrafları müteahhide ait olmak üzere eserin ücretsiz tamir edilmesini isteyebilir. Bu özellikle eserin düzeltilmesi mümkün ve pratik ise tercih edilir bir yoldur.
Bu seçimlik hakların yanında, iş sahibi genel hükümlere göre tazminat isteme hakkını da saklı tutar. Yani, ayıp nedeniyle yukarıdaki haklardan birini kullanırken, eğer ayrıca bir zarar doğmuşsa (örneğin gecikme yüzünden kayıp), bunu da talep edebilir. Ayıplı eserde hakların kullanılabilmesi için iş sahibi ayıbı zamanında müteahhide bildirmiş olmalıdır. Kanun, iş sahibinin eseri teslim alırken inceleyip gördüğü ayıpları derhal bildirmesini, sonradan ortaya çıkan gizli ayıpları ise ortaya çıkar çıkmaz gecikmeden bildirmesini şart koşar; aksi takdirde eseri kabul etmiş sayılır (TBK m.474, 476, 477). Burada Yargıtay uygulamasına değinirsek, ayıp ihbarının belirli bir şekle tabi olmadığı kabul edilmektedir; yazılı ya da sözlü yapılabilir, hatta tanıkla ispatlanabilir. Bu da iş sahibinin hakkını koruyucu bir yaklaşımdır. İş sahibi, ayıbın müteahhitten değil de kendi verdiği talimattan veya malzemeden kaynaklandığı durumlarda (örneğin iş sahibinin sağladığı malzeme kusurlu idi ve uyarıya rağmen değiştirilmedi) müteahhide karşı ayıp haklarını kullanamaz (TBK m.476).
Müteahhidin sorumluluğu ve zamanaşımı: Müteahhit, eserin ayıplarından kanunen sorumludur. Teslimden sonra ortaya çıkan ayıplar için iş sahibi derhal bildirim yapmalıdır; bildirmezse bu ayıpları da kabul etmiş sayılır (TBK m.477). Ancak müteahhit kasıtlı olarak ayıbı gizlemiş veya normal inceleme ile fark edilemeyecek bir gizli ayıp bırakmışsa, bunlardan sorumluluğu devam eder.
Ayıplı işte müteahhidin sorumluluğu kusura dayalıdır; ancak eserin sözleşmeye aykırı olması genellikle müteahhidin kusurunu gösterir zaten. İş sahibi de bazen sorumlu olabilir: TBK m.476’de belirtildiği gibi, eğer ayıp iş sahibinin talimatıyla yapılan bir işten kaynaklanmışsa veya malzemenin kusurundan doğmuşsa ve müteahhit bunu önceden uyarmışsa, iş sahibi ayıptan dolayı hak talep edemez. Zamanaşımı yönünden, TBK m.478 uyarınca, müteahhidin ayıplı eser sorumluluğuna ilişkin dava hakları eserin tesliminden itibaren belirli sürelerle sınırlıdır. Taşınır (hareketli) eserlerde bu süre teslimden itibaren 2 yıl; taşınmaz yapılarda (örneğin inşaatlar) 5 yıl olarak belirlenmiştir. Eğer müteahhit ağır kusurlu veya kasten ayıbı gizlemiş ise, her hâlükârda 20 yıl içinde dava açılabilir. Bu süreler hak düşürücü süre gibi işlemekte olup, süre geçtikten sonra müteahhit artık sorumlu olmaz. Ancak bazı durumlarda iş sahibi ile müteahhit arasında ayrı bir garanti süresi kararlaştırılması mümkündür; o takdirde o özel süreler de dikkate alınır. Yine de belirtilen yasal süreler asgari koruma süresidir.
Özetlemek gerekirse, müteahhit işini özenle, zamanında ve sözleşmeye uygun biçimde yapmak, ayıpsız olarak eseri teslim etmekle yükümlüdür. İş sahibi de bedeli ödemek ve eseri teslim alıp incelemekle yükümlüdür. Eser ayıplı ise iş sahibi kanunun tanıdığı seçimlik hakları (dönme, indirim, tamirat) kullanabilir ve gerekiyorsa tazminat isteyebilir. Taraflar arasındaki bu hak ve borçlar dengesi, eser sözleşmesinin hem iş sahibini hem yükleniciyi adil biçimde korumasını sağlamaktadır. Nitekim Yargıtay kararları da iş sahibinin makul süre içinde yaptığı sözlü dahi olsa ayıp ihbarlarını geçerli sayarak hakkaniyeti gözetmekte e eserin kullanılmayacak derecede kusurlu olması halinde iş sahibinin eseri almaktan kaçınabileceğini belirtmektedir.
Sonuç olarak, eser sözleşmesinde müteahhit işi bitirip teslim etmenin sorumluluğunu, iş sahibi de bunun karşılığında bedel ödeme sorumluluğunu taşır. Her iki taraf da sözleşmeye bağlı kalmalı; aksi halde kanunda öngörülen hukuki yaptırımlarla karşılaşacaktır.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar