Cinsel Saldırı ve Cinsel Taciz Suçlarında Mağdurun Beyanı ve Delil Yeterliliği
- gurlekhukuk
- 31 Ağu
- 6 dakikada okunur
TCK m.102-105 Kapsamında Suç Tipleri: Türk Ceza Kanunu cinsel dokunulmazlığa karşı suçları 102 ila 105. maddelerde düzenler.
Cinsel saldırı (TCK 102), rıza dışı cinsel davranışlarla vücut dokunulmazlığının ihlalini ifade eder. Basit cinsel saldırı (102/1) vücut teması içeren sarkıntılık düzeyindeki fiilleri kapsar; nitelikli cinsel saldırı ise organ veya sair cisim sokulması suretiyle tecavüz boyutuna varan halleri (102/2) içerir ve çok ağır cezalar öngörür (kural olarak halk arasında kullanan tabirle tecavüz eyleminde ceza 12 yıldan az olamaz.)
Cinsel taciz (TCK 105) ise fiziki temas olmaksızın söz, yazı, dijital mesaj gibi yollarla rahatsız edici cinsel davranışlardır; cezası daha hafiftir (3 aydan 2 yıla kadar). Bu suçlar resen soruşturulmaz; mağdurun şikayeti aranır (ancak kamu görevlisi tarafından işlenmesi gibi nitelikli hallerde resen kovuşturma mümkündür). Cinsel suçların çoğu kapalı kapılar ardında, tanıksız işlenir. Delil bulması zor suçlardır; bu nedenle yargılamada mağdur beyanı çok kritik bir yer tutar. Cinsel Taciz suçu, ısrarlı takip suçu ile karıştırılmamalıdır.
Mağdur Beyanının Tek Başına Yeterli Olup Olmaması: Ceza muhakemesinde temel ilke, delillerin serbestçe değerlendirilmesidir (CMK m.217). Yani hiçbir delile önceden belirlenmiş üstünlük tanınmaz; tüm deliller birlikte vicdani kanaate ulaşmak için kullanılır. Ancak cinsel suçlar özelinde, Yargıtay yerleşik uygulaması mağdur beyanına belirli koşullarda üstün delil değeri tanımıştır. Bunun nedeni, çoğu zaman başka delil olmamasıdır. Yargıtay’a göre, fail ve mağdurdan başka kimsenin olmadığı cinsel saldırı/taciz vakalarında mahkeme şu olguları tartışmalıdır: şikayetin gecikme süresi, mağdurun faille husumetinin ve/veya tanışıklığının olup olmadığı, mağdurun beyanlarının tutarlılığı, destekleyen belirtilerin (örneğin doktor raporu, psikolog raporu, tanık dolaylı ifadeleri) bulunup bulunmadığı,
Eğer mağdur, olaydan hemen sonra makul sürede şikayet etmiş, faille aralarında iftira atmasını gerektirecek bir husumet yoksa, mağdurun onurunu ilgilendiren böyle bir konuda yalan söylemesini gerektiren bir neden bulunmadığından mağdur ifadesine itibar edilir. Yargıtay 14. Ceza Dairesi, pek çok kararında “mağdurenin özü değişmeyen samimi beyanları, fail ile arasında husumet olmaması, iftira atmasını gerektirecek bir neden bulunmaması” gibi kriterlere vurgu yaparak mahkumiyetlerin onandığını belirtmiştir.
Öte yandan, mağdur beyanı tek delil olmasına rağmen çelişkiler içeriyorsa, gecikmiş şikayet varsa veya faille arada düşmanlık mevcutsa, salt mağdur anlatımıyla mahkumiyet kurulamaz; şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği beraat gerekir. Örneğin Yargıtay, cinsel saldırı iddiasıyla yargılanan bir davada mağdurun olaydan üç gün sonra şikayetçi olmasını, faille aralarında camide yaşanan bir tartışmadan husumet bulunmasını ve mağdurun beyanlarının başka delille desteklenmemesini gözeterek yalnız mağdurun iddiasıyla mahkumiyet kurulmasını bozma nedeni yapmıştır.
Bu kararlar göstermektedir ki mağdur beyanı tek başına yeterlidir demek mümkün değil; ancak uygun koşullarda mahkumiyet için yeterli görülebilir. Mahkemeler bu nedenle mağdur ifadelerindeki tutarlılığı çok sıkı değerlendirir. Özünde değişmeyen, samimi, ayrıntılı ve mantık silsilesine uygun beyanlar güçlü delil kabul edilir. Ayrıca mağdur sanığı tanımıyorsa, sebepsiz yere tanımadığı birine böyle bir iftira atması hayatın olağan akışına aykırı bulunur ve beyanına daha çok inanılır.
CMK m.217 ve m.236 Çerçevesinde Delil Değerlendirme: CMK 217, hükmün, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delilin vicdani kanıyla verilmesini öngörür. Bu demektir ki hakim, mağdur beyanını diğer delillerle birlikte değerlendirmeli, onun doğruluğunu destekleyen veya zayıflatan unsurları kararda tartışmalıdır. Örneğin mağdurun hemen ardından ailesine olayı anlatması (tanık beyanı), mağdurun üzerindeki yırtık elbise veya vücudundaki tırnak izi (belirti delilleri), sanığın inkârındaki tutarsızlıklar gibi noktalar mahkemece bir arada ele alınır. Cinsel suçlarda somut delil (DNA, kamera görüntüsü vs.) çoğunlukla yoktur; o nedenle beyan delili önem kazanır. Mahkeme, gerekçesinde mağdurun beyanını neden güvenilir bulduğunu veya bulmadığını izah etmelidir. Örneğin “Mağdur, failin yüzünü net görmediğini söylüyor; fail olaydan önce tanıdığı biri değil. Buna rağmen karakolda teşhis etmiş. Arada çelişki yok, zira fail tesadüfen karşısına çıkan yabancı biri, iftira nedeni yok” gibi değerlendirmeler yapar.
CMK 236 özel olarak cinsel suç mağdurlarının ifadelerinin alınmasına dair hükümler içerir. 236/2’ye göre suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş mağdur veya çocuk mağdur bir kez tanık olarak dinlenebilir, tekraren dinlenemez. Bu, mağdurun beyanının kayıt altına alınarak sonradan duruşmada tekrar tekrar travmatize edilmemesi içindir. 236/3 ise çocuklar veya psikolojisi bozulmuş diğer mağdurların dinlenmesi sırasında bir uzman bulundurulmasını öngörür. Uygulamada bu genellikle pedagog veya psikolog olur. Uzmanın raporu, mağdurun beyanının güvenilirliğine dair mahkemeye ışık tutar. Yine CMK 236/4-5 ile getirilen Adli Görüşme Odaları sistemi, çocuğun ifadesinin özel ortamda, kamera kaydına alınarak, sanıkla yüz yüze gelmeden alınmasını sağlar. Bu kayıtlar kovuşturmada da kullanılabilir, eğer tekrar ifade almaya gerek yoksa (maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunlu olmadıkça) çocuk duruşmaya getirilmez. Bu düzenlemelerin amacı, mağdur beyanının sağlıklı bir şekilde alınması ve korunmasıdır. Delil değerlendirmede bu kayıtlar ve raporlar büyük rol oynar. Örneğin bir uzman psikolog raporunda “mağdurun travma belirtileri gösterdiği, anlattıklarının tutarlı ve yaşantısıyla uyumlu olduğu” belirtiliyorsa mahkeme bunu gerekçeye yazarak mağdur anlatımına itibar ettiğini açıklar. CMK 236 ayrıca mağdurun yemin vermeyeceğini (tanık olsa bile) belirtir, çünkü mağdur aynı zamanda davanın süjesidir, beyanı yeminli tanık beyanı gibi görülmez ama elbette iftira atmaması beklenir.
Psikolojik Raporlar ve Uzman Görüşlerinin Önemi: Birçok cinsel saldırı davasında mağdur için hastane tarafından “ruhsal çöküntü raporu” alınır. TCK 102’de nitelikli hal olarak “mağdurun ruh sağlığının bozulması” durumu vardır ve ceza ağırlaşır. Bu rapor, mağdurun ruh sağlığının bozulup bozulmadığını tespit eder. Bir yandan da delil işlevi görür: Eğer cinsel saldırı gerçekten olmuşsa, genelde ruh sağlığına olumsuz etkisi olur (özellikle çocuklarda). Ancak mağdurun ruh sağlığının bozulmamış olması, olayın olmadığı anlamına gelmez; her bireyin dayanıklılığı farklıdır. Yine de mahkemeler, ruh sağlığı bozulmamış raporu gelirse, sanık lehine bir durum gibi düşünmeye meyledebilir. Psikolog veya pedagog raporları, mağdurun ifadesini değerlendirir: Çocuğun ifadelerinin yaşına uygun ayrıntıda olup olmadığı, ezberlettirilmiş olma olasılığı, yönlendirme izi olup olmadığı gibi. Örneğin Yargıtay, mağdur çocuk anlatımının annesi tarafından yönlendirildiğine dair bulgu varsa mahkumiyet için ek delil aramaktadır.
Yargıtay’ın Çelişkili Beyan Değerlendirme Ölçütleri: Yargıtay, mağdur beyanında çelişkiler varsa, bunların makul açıklaması olup olmadığına bakar. Travmatik olaylarda mağdur bazı detayları farklı anlatmış olabilir; eğer öz aynıysa Yargıtay bunu mutlak bir sorun yapmaz. Ama olayın özüne ilişkin çelişkiler (örneğin önce “bıçak çekti” deyip sonra “silah vardı” demesi gibi) güveni sarsar. 14. Ceza Dairesi kararlarında “mağdurun olayın başından sonuna anlatımında tutarsızlık bulunmadığı, beyanlarının samimi olduğu” vurgusu sık görülür. Mağdur beyanı dışındaki deliller de önem arz eder: Özellikle tıbbi bulgular cinsel saldırı davalarında belirleyicidir. Tecavüz davalarında mağdur muayenesinde tespit edilen yırtık, meni, DNA, travma izi gibi deliller suçun ispatında çok güçlü delillerdir. Eğer mağdur iddia ediyor ama doktor raporunda hiçbir bulgu yoksa (özellikle vakit geçmemişse), mahkeme tereddüde düşer. Yargıtay da “tıbbi rapor mağdur anlatımını desteklemiyor” diyerek bozabilir. Tersi durumda, yani rapor uyumluysa, mağdurun beyanı daha da kuvvetlenir. Örneğin: Mağdur “bileğimi tuttu” der ve raporda bilekte taze ekimoz görülürse bu destekleyici bir belirtidir. Yargıtay’ın birçok kararında “mağdur beyanı kendi içinde çelişkisiz ve doktor raporuyla uyumlu ise mahkumiyete yeterlidir” denmiştir. Ayrıca fail ile mağdur arasında husumet olması meselesi Yargıtay için kritik bir noktadır. Özellikle yetişkinler arasında: Eğer mağdur failden önceden şikayetçi olacak bir husumete sahip (örn. alacak verecek kavgası, çekişmeli boşanma vs) ise Yargıtay iffet suçlarında iftira olabileceği ihtimaline dikkat çeker. Mesela boşanma aşamasındaki eş, kocasına “bana tecavüz etti” iddiasında bulunuyorsa, Yargıtay bu iddiayı tek başına yeterli görmez, destek arar.
Özetle, cinsel saldırı ve taciz davalarında mağdur beyanı kilit rol oynar. Ancak yargı, mağdur ifadesini bir bütün olarak diğer delillerle değerlendirip vicdani kanaate varır. Mağdur beyanının tek başına hükme esas alınabilmesi için Yargıtay’ın geliştirdiği kriterlere uygun olması gerekir: Çelişkisiz, samimi, husumetsiz ve mümkünse dolaylı destekli olması, Aksi halde, salt mağdur anlatımıyla şüphe giderilemeyeceğinden sanık beraat edebilir. Uygulamada çok görüldüğü üzere, mahkemeler mağdur beyanını güçlendirmek için çevresel deliller toplamaya çalışır (mesela WhatsApp mesajı, kamera, tanık ifadeleri). Delil yetersizliği durumunda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği beraat kararı çıkma ihtimali yüksektir. Yargıtay da “kesin ve inandırıcı delil bulunmadıkça mahkumiyet hükmü kurulamaz” ilkesini bu suçlarda da hatırlatır. Bu denge, hem masumun mahkum edilmemesi hem de gerçek suçlunun cezasız kalmaması adına yargının en zor sınavlarından birini oluşturur. Bu yüzden cinsel suç davaları titizlikle yürütülür, mağdur korunurken sanığın hakları da gözetilmeye çalışılır.
Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.
Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.
Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.
Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.
Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.
Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…
Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com
Yorumlar