top of page

Cezai Şart: Sözleşmelerde Yaptırımın Hukuki Çerçevesi

  • gurlekhukuk
  • 31 Ağu
  • 7 dakikada okunur

Cezai şartın tanımı: Cezai şart (ceza koşulu), borçlar hukukunda bir sözleşmeye konulan ve borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde borçlunun alacaklıya belli bir meblağ ödemesini öngören yan edim yükümlülüğüdür. Başka bir ifadeyle, taraflar sözleşme yaparken kararlaştırırlar ki eğer borçlu sözleşmeyi ihlal ederse (örneğin geç teslim, eksik iş, sözleşmeden dönme gibi durumlarda) alacaklıya belirli bir para cezası ödeyecektir. Cezai şart, yaptırım olarak önceden belirlenmiş bir tazminata benzer, ancak fiili zarardan bağımsız olarak, sırf ihlal halinde ödenecek bir bedel olarak anlaşılır. Örneğin bir evin inşaatını sözleşmede belirtilen sürede bitirmeyen yüklenici, her geciken gün için 1000 TL ceza ödeyecek şeklinde bir ceza koşulu konulabilir. Bu durumda iş zamanında bitmezse, iş sahibi oluşan zararına bakmaksızın gecikme cezalarını talep edebilir. Cezai şartın amacı, borçluyu sözleşmeye sadık kalmaya teşvik etmek, aksi halde belirlenmiş bir bedeli ödeyeceğini bilmesini sağlamaktır. Aynı zamanda alacaklı için de bir ispat kolaylığı sunar: Gerçek zararı kanıtlamasına gerek kalmadan, kararlaştırılan ceza tutarını talep edebilir. Türk Borçlar Kanunu, cezai şartı ayrıntılı düzenler; TBK m.179-182 arası hükümler ceza koşulunun nasıl işleyeceğini belirtir. Kanun dilinde “ceza koşulu” terimi kullanılır.


Cezai şart türleri (ifa, dönme, gecikme cezaları): Sözleşmelerde farklı amaçlarla ceza şartı konulabilir. Başlıca üç tür ceza şartından bahsedilir:

  • İfa etmeme cezası (İfa yerine ceza): Borcun hiç ifa edilmemesi veya gereği gibi ifa edilmemesi hali için öngörülen ceza şartıdır. Borçlu sözleşme yükümlülüğünü yerine getirmezse alacaklı ya asıl edimin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini talep edebilir (TBK m.179/1). Genelde borcun ifası mümkünken ceza şartı istendiğinde, alacaklı ikisinden birini seçmek durumundadır; aksi kararlaştırılmamışsa ikisini birden isteyemez. Örneğin bir malı teslim etmeyen satıcı, ceza olarak 50.000 TL ödemeyi kabul ettiyse, alıcı ya malın teslimini isteyebilir ya da vazgeçip 50.000 TL ceza isteyebilir. Bu, ifa yerine geçen ceza halidir.

  • Dönme cezası: Sözleşmeden dönme halinde cezai şartın doğmasını öngören bir durumdur. Taraflar kararlaştırabilir ki, eğer borçlu sözleşmeden dönme hakkını kullanırsa veya alacaklı haklı sebeple sözleşmeden dönerse, ifa edilmiş kısmın alacaklıda kalması veya ek bir ceza ödenmesi söz konusu olur. TBK m.181, “dönme durumunda ifa edilmiş olan kısmın alacaklıya kalacağı”na dair anlaşmalara da ceza koşulu hükümlerinin uygulanacağını belirtir. Yani örneğin kaparo niteliğinde bir miktar para verilmişse ve sözleşmeden vazgeçen taraf bu parayı bırakacaksa, bu da bir nevi cezai şarttır (halk arasında kapora cayılırsa yanar denmesi gibi). Cayma parası (bahşiş) ile cezai şart farklıdır ama sonuç itibariyle bir bedel söz konusu.

  • Gecikme (ifa sırasında) cezası: Borcun zamanında veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda, ifa ile birlikte cezanın da istenebileceği hâldir. TBK m.179/2, “borcun belirli zaman veya yerde ifa edilmemesi için ceza konulmuşsa, alacaklı asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir” der. Bu, özellikle gecikme cezalarında görülür: Borçlu geç ifa etse bile alacaklı hem geç de olsa ifayı kabul eder, hem de gecikme cezasını talep eder. Örneğin konut inşaatı 1 ay gecikti, alıcı da evi 1 ay geç aldı; evi alıp kullanmaya başladı ama kararlaştırılan gecikme tazminatını da ayrıca isteyebilir. Burada cezai şart ifaya ek bir yaptırım olur. Genelde “her geciken gün için X TL” şeklindeki cezalar bu türdendir ve bu durumda alacaklı ifadan vazgeçmez, hem ifayı alır hem ceza parasını talep eder.

Uygulamada cezai şart daha ziyade gecikme cezaları ve sözleşmeden dönme cezaları şeklinde karşımıza çıkar. Özellikle inşaat, eser sözleşmelerinde “gecikme cezası” yaygındır; kira sözleşmelerinde “erken tahliye halinde cezai şart” gibi düzenlemeler olabilir; iş sözleşmelerinde rekabet yasağı ihlaline karşı cezai şartlar konur vs.


Hâkimin indirim yetkisi: Cezai şart, bazen aşırı yüksek belirlenebilir. Kanun, borçluyu korumak amacıyla, hakime fahiş (aşırı) cezai şartlarda indirim yetkisi tanır. TBK m.182/son açıkça “Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirebilir” hükmünü içerir. Bu, emredici bir kuraldır; taraflar hakimin indirim yetkisini önceden kaldıran anlaşma yapamaz. Hakim, cezai şartın aşırı olup olmadığını takdir ederken, sözleşmenin niteliğine, borçlunun ekonomik durumuna, alacaklının üstlendiği risklere ve gerçekleşen zararın miktarına bakar. Örneğin 100 bin TL’lik sözleşme bedeli olan bir işte 200 bin TL cezai şart öngörülmüşse, bu muhtemelen aşırı görülecek ve hakimce azaltılacaktır. Yargıtay, tacirler arası ilişkilerde bile (kuralen tacirler arası cezai şart indirimi yapılırken daha temkinli olunması gerekirse de) cezanın hakkaniyete aykırı ölçüde yüksek olması halinde indirim yapmak gerektiğini belirtir. Hakim indirim yaparken, cezanın ne kadarını indireceğini somut olayın koşullarına göre belirler; örneğin %50 indirim, %30 indirim gibi. İndirim yapıldığında alacaklı anlaşılan cezayı değil, hakimce makul bulunan miktarı alabilir. Ancak doktrine göre, eğer cezai şart alacaklıya fiilen bir zarar da vermişse (mesela ifa yerine ceza istenirken ifa edilmeyen mal yüzünden başka yerden pahalıya almak zorunda kalmak gibi), hakim indirimi bu neticelere göre yapar. Önemle belirtelim ki, hakim re’sen (talep olmasa da) bu yetkisini kullanabilir. Bu kural, borçluyu cezai şartın korkutucu etkisinden korumayı amaçlar. Nitekim aşırı yüksek cezalar anlaşma özgürlüğü kapsamında kabul edilse bile, hukuk düzeni bir yerde “bu ceza, yaptırım olmaktan çıkıp zenginleşme aracına dönüşüyor” diyerek fren mekanizması koymuştur. Örneğin Yargıtay birçok kararında, özellikle işçi aleyhine konulan cezai şartlarda, hakkaniyet indirimi ile makul seviyeye çekilmesi gerektiğini vurgular (hatta İş Kanunu m.420 ile işçi aleyhine tek taraflı cezai şart hükümleri geçersiz bile sayılmıştır).


Cezai şart ve tazminat ilişkisi: Cezai şart, alacaklının fiili zararını talep etmesine engel olabilir veya olmayabilir, bu ceza şartının niteliğine göre değişir. Genel kural TBK m.180’de belirtilmiştir: Alacaklı, hiç zarar görmese bile cezai şartı isteyebilir. Yani cezai şart, zarardan bağımsızdır; “temerrüt cezası” gibi düşünülür, zarar koşulu aranmaz. Eğer alacaklının zararı ceza tutarını aşıyorsa, alacaklı aradaki farkı ancak borçlunun kusurunu ispat ederse talep edebilir. Çoğu durumda cezai şart, toplam tazminatı sınırlar. Örneğin sözleşmede ceza 50 bin TL, ama alacaklının gerçek zararı 60 bin TL ise, alacaklı fazladan 10 bin TL’yi de ancak borçlunun kusurunu (ihmalini) kanıtlarsa isteyebilir. Kusuru kanıtlayamazsa 50 bin TL ile yetinir. Zaten cezai şartın varlığı, genelde alacaklının ayrıca zararı ispat yükünden kurtulması anlamına geldiği için, fazla zararı talep etmesi istisna kalır. Ama kasten zarar verme gibi durumlar olursa, Yargıtay bazı kararlarda “cezai şart tazminatın üst sınırı olmaz, ayrıca tazmin de istenebilir” demektedir; kanun da borçlunun ağır kusuru halinde cezai şartla sınırlanmaksızın tazminata gidilebileceğine imkan tanıyan yorumlara açıktır. Uygulamada genellikle cezai şart kabul eden alacaklı, artık ayrıca tazminat talep etmiyor, çünkü ceza zaten bir nevi asgari tazminat olarak yetiyor. Tazminat – ceza ikilisinden birini seçmek bazen alacaklının yararınadır: Eğer zararı ceza tutarından çok fazlaysa ve bunu ispat edebilecek durumdaysa, cezai şartla bağlı kalmayıp doğrudan haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık tazminatı isteyebilir (tabii sözleşme ceza şartı koymuş olsa bile, “cezai şart beni bağlamaz, ben gerçek zararımı istiyorum” demesi mümkün değildir; cezai şart varsa onunla hareket etmek gerekir, ancak öngörülmeyen ek zararlar çıkarsa belki ayrıca istenebilir). Bir de avans niteliğinde cezai şartlar olabilir: Taraflar cezayı önceden ödenmiş veya rehin edilmiş tutabilir (mesela kapora gibi), bunların akıbeti de tazminat ilişkisine göre belirlenir. TBK m.180/2, “zarar ceza tutarını aşıyorsa ve borçlu kusursuzsa aşan kısım istenemez” der, yani cezai şart aslında kusur aranmaksızın sabit bir tazminat dilimidir; ilave tazminat istenebilmesi için kusur aranır. Bu düzenleme, borçluya bir korunma sağlar; çünkü belki gecikme cezası ödediği halde yine de uçuk bir tazminatla karşılaşmaz.


Uygulamada sık rastlanan örnekler: Cezai şart pek çok sözleşmede görülebilir. İnşaat sözleşmelerinde gecikme cezaları en bilinenlerdir; müteahhit işleri süresinde bitirmezse her gün için belli para cezası öder. Satış sözleşmelerinde cayma cezaları: Özellikle konut projelerinde, alıcı sözleşmeden dönerse kapora yanar veya belli yüzde cezai şart öder gibi hükümler olur (TKK’da tüketici lehine %2 sınırlaması getirilmiştir, ön ödemeli konutlarda ceza en fazla %2 olabilir gibi). Kira sözleşmelerinde: Kiracı, kontrat dolmadan çıkarsa cezai şart ödemeyi taahhüt edebilir (ör. 2 kira bedeli kadar). Hizmet sözleşmelerinde: İşçi için rekabet yasağı cezası (işten ayrıldıktan sonra yasağı ihlal ederse cezai şart), eğitimi bırakırsa tazminat, veya işveren için ihbar süresine uymazsa cezai şart gibi. Tedarik sözleşmeleri: Mal zamanında teslim edilmezse, her hafta için ceza gibi. Çek-senet anlaşmalarında: Ödeme gecikirse günlük ceza faiz vs. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, yasal sınırlamalar da var: İş Kanunu m.420 gereği iş sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konan cezai şart geçersizdir, mutlaka karşılıklı olacak, yoksa sadece işçiye ceza koyamazsın denir. Yargıtay da özellikle tek taraf lehine haksız cezaları iptal eder veya indirir. Ayrıca, kanunen bazı durumlarda ceza sınırlanmıştır; örneğin taksitle satış hallerinde, alıcının temerrüdünde ceza istense bile, kanun bunun peşin satış bedelinin %10’unu aşamayacağını söyler (TKK 6502 kapsamında). Nitekim TBK m.182/3 atfıyla anlaşılıyor ki, tüketiciyi korumak için böyle sınırlamalar konulmuştur. Örneğin tüketici araba taksidi ödeyemedi, sözleşme ceza öngörüyorsa bile bu %10 sınırını geçemez.


Sonuç olarak, cezai şart, sözleşme serbestîsi çerçevesinde tarafların kararlaştırdığı bir teminat ve yaptırım aracıdır. Hukuk düzeni bunu genel olarak geçerli saymakla birlikte, fahiş olmaması ve dürüstlüğe aykırı kullanılmaması koşuluyla korur. Hakim, gerektiğinde indirerek adaleti sağlar. Cezai şartın devreye girmesi, borçluya bir nevi “sopadır”; ama aynı zamanda alacaklıya da bir kolaylık ve güvence sunar. Alacaklı, haklı bir cezai şart anlaşması sayesinde uğradığı zararı ispatla uğraşmadan tazminini alabilir. Borçlu ise ceza tehdidiyle sözleşmeye bağlı kalmaya daha motive olur. Yargı kararları incelendiğinde, cezai şart miktarlarının tarafların ekonomik durumunu sarsmayacak ölçüde tutulması, aksi halde hakkaniyet indirimine uğrayacağı sıkça görülür. Tacirler arasındaki sözleşmelerde bile Yargıtay, aşırı cezalarda örneğin %50’ye varan indirimleri onaylamıştır. Bu da göstermektedir ki cezai şart, cezalandırıcı değil telafi edici ve caydırıcı sınırda kalmalıdır. Aksi halde, adalet duygusuna aykırı bir zenginleşmeye yol açacak ceza, hukuk tarafından törpülenir. Bu denge gözetildiğinde, cezai şart sözleşme hayatında faydalı ve adil bir araç olarak işlev görür.


Bu yazı, hukuk bilimine katkı sağlamak maksadıyla kaleme alınmıştır.

 

Her somut olay, kendi özelinde ve koşulları çerçevesinde değerlendirilmelidir.

 

Bu yazı, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hukuki görüş teşkil etmemekte olup, sadece yüklendiği tarih itibarıyla yazarın mevzuata ve içtihata dair yorumunu göstermektedir. Yazar, okuyucuyla ilgili kendisine danışılmadığı sürece hiçbir sorumluluk kabul etmemektedir. Kanunlar, yönetmelikler ve uygulamalar zaman içerisinde değişir; çünkü hukuk ve muhakeme, insanlar yaşadıkça evrilmeye mahkumdur. Adil yargılanma ve kanunlara uygun bir muhakeme olduğu sürece, mevzuatın değişmesi sizleri endişelendirmesin.

 

Hukuki metinler, kanaatler ve yorumlar birer anlık fotoğraf gibidir; yalnızca çekildikleri zamanın gerçekliğini yansıtırlar. Bu nedenle, bu yazıda yer alan değerlendirmelerin ileride yürürlüğe girecek yeni düzenlemelerle geçerliliğini yitirmesi mümkündür.

 

Bu yazının içeriği, bir avukat-müvekkil ilişkisi doğurmaz ve yazıdan kaynaklı olarak doğabilecek herhangi bir zarardan dolayı sorumluluk kabul edilmez.

 

Mevzuat ve içtihat dışında, yazının tüm fikri hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz; izinsiz şekilde kopyalanamaz veya herhangi bir mecra ya da platformda yayınlanamaz. Türkiye Barolar Birliği ile Adana Barosu’nun hakları saklıdır.

 

Hukukun ışığıyla yürümek isteyen herkese açık, samimi ve dürüst bir tartışma zemini sunmak dileğiyle…

 

Tüm hakları saklıdır, www.oguzgurlek.com

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page